ANT OLSUN; Biz elçilerimizi açık mucizelerle gönderdik ve beraberlerinde kitabı (iletip) ve mizanı (ölçüyü de) indirdik ki, insanlar adaleti yerine getirsinler. Kendisinde bir güç/bir dayanıklılık ve insanlar için birçok faydalar bulunan demiri yeryüzünde nimet olarak varettik/indirdik[1]/verdik (ki insanlar ondan yararlansınlar). Allah da kendisine ve Rasûllerine içinden/içtenlikle inanarak yardım edecek[kimse]leri bilsin. Şüphesiz Allah kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.
_____________________
[1] “İnzal”, “Allah’ın demiri insanlara bir nimet olarak vermesi” anlamına gelir. Nüzul döneminde demirin yerden çıktığı dikkate alınarak “inzal” kavramıyla demirin gökten indirilmesinin kastedilmiş olamayacağını dikkate alan müfessirlerin kahir ekseriyeti bu tabirin mecaz anlamında kullanılması gereği üzerinde durmuşlardır ve bu kavramı “Allah’ın demiri nimet olarak vermesi” şeklinde anlamışlardır. Said Nursi’nin görüşü de bu yöndedir. Bu görüşte olanlar âyetin siyak-sibakına, Kur’an’da başka yerlerde geçen “inzal” kavramının hangi anlama geldiğine ve nüzul döneminde demirin yerden çıkarıldığı şeklindeki halk bilgisine dikkat etmişlerdir.
Son asırlarda astrofizik alanında yapılan araştırmalara göre demir ile ilgili dört farklı tarzda (Yıldızlardan Arz dâhil güneş sistemine, Arz bünyesinden çekirdeğe, Meteor ve metoritler ile yer kabuğuna, atmosferde yağmurlar ile yeryüzüne) indiği tespit edilmiştir. Günümüzdeki bazı araştırmacılara göre “inzal” kavramıyla astrofizik ilminin ortaya koyduğu gibi demirin zikredilen yollarla hakikaten gökten inmesi kastedilmiştir. Astronomik ve jeolojik anlamda demirin yeryüzüne inmesi bir gerçek olup “inzal” kavramının anlamıyla da uyuşuyor olsa bile, Kur’an’ın nazil olduğu dönemde Araplar bu gerçekliği bilmedikleri için âyetin böyle bir anlama delâlet etmesi mümkün görülmemiştir. Çünkü Kur’an’ın ilk muhatapları onlardır ve Yüce Allah onların anlayışlarına göre onlara hitap etmektedir. Bununla birlikte beyan ilminin kuralları dikkate alındığında kısmen de olsa âyetin bu anlama da işaret edebileceği anlaşılmaktadır. Bunun yolu “inzal” kavramını tamamen mecaz[2] anlamında değil, kinaye[3] anlamında ele almaktır. Mecaz bir sözün aynı zamanda hakikat anlamında da kullanılmasını mümkün kılmaz iken, kinayede bunun mümkün olduğu görülmektedir. Mecazda olduğu gibi kinaye de kastedilen anlam, hakikat anlamının dışındaki bir mâna olmakla birlikte kinayede bu mâna aynı sözün bir derece hakikat anlamında kullanılmasına engel teşkil etmez. Bu sebeple makalede, âyette geçen “inzal” kavramının ağırlıklı anlamının “nimet olarak verme” olduğu üzerinde durulmakla birlikte, bu anlamın “inzal = indirme” anlamına aykırı olmadığı, hatta aralarında birbirini destekleyici bir alâka olduğu, bu yüzden bazı meal yazarlarının “enzelnâ” ifadesini “nimet olarak indirdik” şeklinde tercüme ettikleri hususuna dikkat çekilmiştir. Kinaye anlamında kullanıldığında asıl kastedilen anlam “nimet olarak verme” şeklinde olmakla birlikte astrofizik ilminde sözü edilen “gökten inme” şeklindeki hakikat anlamına işaret etmesinin mümkün olduğu hususuna da temas edilmiştir.
[2] Bir kelime gerçek anlamından tam manâsıyla kopamamışsa yan anlamlı olarak değerlendirilirken; gerçek anlamından tamamen kopmuş olan sözcükler ise mecaz anlamlı olarak değerlendirilmektedir. Örneğin; “Dün akşam ateşim yükseldi.” cümlesindeki ateş kelimesi gerçek anlamından çok fazla uzaklaşmadığı için yan anlamlıdır.
[3] Cümlede ifade edilen düşüncenin, genellikle alaycı biçimde, tersini kasteden anlatım biçimidir. Örnekler: Takımımız bu haftaki maçında muhteşem bir oyunla 4-0 mağlup oldu. Çocuk o kadar çalışkandı ki her dönem en az beş zayıf getirirdi. “Ateş düştüğü yeri yakar.”- “Böyle yürürseler, mahalleye yatsıya varırlar.”- “Çocukların velvelesi, herkesi ayağa kaldırdı.”- “Çok zahmet çektik, sonunda ayağımız düze bastı.”