Hükümle İlgili

KUR’AN YA DA BİR KUR’AN ÇEVİRİSİNDEN NASIL HÜKÜM ÇIKARILIR?

Bu soruya cevap vermeden ve detay açıklamaya girmeden: Bu iş her Meal Okuyanın yapacağı işlerden değildir. Ancak her kişi Rabbinin Ayeterinin ANLADIĞI LİSÂNDA okudğunda, Rabbinin kendisinden istediği ve uyması zorunlu olan: EMİRLERİ, NEHİYLERİ, TAVSİYELERİ VE KUR’AN’DA VERİLEN BİLGİLERİ gayet açık ve net olarak anlayabilir ve hayatına uygulayabilir. Ancak: İNSAN İNSAN İLİŞKİLERİNDE OLAN HUKUK MESELESİ UZMANLIK İSTER!

A-  Hitapların (Ayetlerin Çevirilerinin) İbare, İşare, Delale ve İktizaları.

B-  Hitapların Umumi veya Hususiliği.

C-  Tekliflerin Genel Özellikleri.

D-  Tekliflerin bütün Kur’an Çevirisinin tamamındaki Sebebleri, şartları, Manileri, Sıhhati, Butlanı, Ruhsatı ve Azimeti.

E-  Tearuz ve Tearuzun Giderilmesi (Zihindeki Çelişkinin Giderilmesi).

F-  Hükümlere Karar Verilmesi.

G-  Hükmün Fıkıh Kitabına Yazılacak şekilde Kaleme Alınması.

Ayet: İşaret, delil, yol gösterici, kılavuz, rehber manalarına gelir. Istılahta Allah’ın insanlara hitapları için kullanılır. Bir örnek olarak kutup yıldızı da bir ayettir. Ayete bakmasını bilenler kutup yıldızı ile yön bulurlar. Kainat ve doğadaki yaratılmışlar Allah’ın sözsüz ayetleridir. Bunlar da insanın aklına, gözüne, kulağına, kalbine, burnuna, diline, derisine, organlarına birer işarettirler. Sözlü ayetlerin bildirdiği istikamette, sözsüz ayetlerden de insanlar istifade edeceklerdir. Allah’ın en son sözlü ayetleri Arapça Kur’an’dır. Bu ayetlerin manası da Allah’tandır. Kur’an mana olarak ta, Arapça lafızlar olarak ta Allah’ın hitabıdır. Çeviriler ile orijinal ayetlerin karışmaması için Kur’an çevirilerine bir isim vermeliyiz. Yazı dersek başka şeylerle karışır. Söz dersek başka şeylerle karışır. Ancak “hitap” diyebiliriz. Kişi çevirileri okuyacak ve kendi ana dili ile Allah’ın kendisine ne hitap ettiği konusunda samimiyetle bir kanaata varacaktır. “Hitap” denildiği zaman herkes kendi ana dilinde yapılmış Kur’an Çevirisi’nde yazılı manayı kasdettiğimizi baştan bilmelidir.

A- HİTAPLARIN İBARE, İŞARE, DELALE VE İKTİZALARI

HİTAB’IN İBARESİ

Hitabın İbaresi: Kurulmuş olan cümle ve cümleler demektir. Cümlenin içinde özne vardır, fiil (yüklem) vardır, zamir vardır, tümleç vardır. Hitabın ibaresinden anlaşılan demek, cümlenin öznesinden, fiilinden zamirinden, tümlecinden anlaşılan mana demektir.

“Sonra Allah Arşı/Arşa istiva etti”. Bu hitaptan ne anladınız? Bu hitabın insan hakları, vecibeleri, kurumlar ile ilgili bir anlamı var mı? Yok! Öyle ise bu hitab konumuz ile ilgili değildir. Benzer hitaplara “Müteşabih (teşbihi, mecazi)” ifadeler denilir ki, bunların kasdettiği manayı yalnız Allah bilir. İnsanlar bu hitaplara olduğu gibi, Allah ne kasdetmiş ise iman ile teklif edilmiştir. Bu hitaplardan ameli (uygulamaya yönelik, evrensel) hükümler çıkarılmaz. Bu hitaplardan ameli hükümler çıkarılamayacağının delili Al-i İmran Suresi 7. ayetidir.

“Onların işleri aralarında şura (danışma) iledir.” şura 38. Bu hitap sarih (açık) bir hitaptır. Yani muhkem bir hitaptır. Muhkem (açık, sarih) hitaplardan hükümler çıkarılır.

Bu hitap konumuz ile ilgili mi? Evet! Öyle ise üzerinde düşünelim. Hitabın ibaresini anlamaya çalışalım.

Özne kim: Özne (işi yapan, yapacak olan): Onlar.

Fiil (yüklem): şura, danışma, istişare yapmak.

Tümleç: Yardımcı eşyalar, yerler.

Zarf: Zaman ve konum bildiren ifadeler.

Zamir: Gizli işaret zamiri vardır. Onlar derken kime işaret ediyor? Aralarındaki derken kimlere işaret ediyor?

Bu hitaptan önceki hitaplara göz atalım, sonraki hitaplara göz atalım, işaret zamirlerini bulalım. Baktığımız zaman “onlardan” kastın Rablerine itaat edenler olduğu, işlerden kastın da infak, zulme karşı yardımlaşmak, kötülüklere karşı durmak gibi işler olduğu anlaşılıyor. Bu anlayışa lafzın ibaresinden anlaşılan denilir. Buradan hemen bir öncül hüküm çıkar.

Öncül Hüküm 1: Bir iş yapmadan evvel istişare etmek farzdır.

HİTABIN İŞARETİ

Bir şeyin başka bir şeyi hatırlatması vardır. Bir sözün başka bir sözü hatırlatması vardır. Bir sözdeki normal anlam ile anlaşılan isteğin haricinde bir de işaretle istenilen bir iş vardır. Bunlara sözlerin işaretleri denilir. Söylenen sözleri biraz derince düşünürsek işaretlerini de anlarız. “Onların işleri aralarında şura iledir” ayetini biraz düşünürsek, işaretini anlarız. Bu işaret ile anladığımızı bir hüküm olarak ifade edelim.

Öncül Hüküm 2: Devlet Başkanı da halk ile istişare etsin. Devlet Başkanı’nın halk ile istişare etmesi farzdır.

HİTABIN DELÂLETİ

Delalet; delil olma, yol gösterme, celi kıyas gibi anlamlara gelir. Bu hitab (ayetin çevirisi) yüzlerce, binlerce işimize delil olabilir. Yol gösterebilir. Cel-i kıyas yaparız. Örneğin; bir Devlet dairesinde amir ile memur istişare etmelidir. Bir evde karı ile koca istişare etmelidir. Bu örnekleri çoğaltırsak, bu hitap yapmamız gereken yüzlerce, binlerce işimizin delili olur, yani yapmamız gereken işlere delalet eder.

Öncül Hüküm 3: Devlet Başkanı’nın referandum yapmasına, içtihatlarımızdan oluşan anayasanın halk oyuna sunulup, halkın görüşünün alınmasına “Onların işleri aralarında şura iledir” hitabı delalet eder.

HİTABIN İKTİZASI

İktiza, gereklilikler demektir. “Onların işleri aralarında şura iledir” hitabının bizlerden istediklerini yerine getirebilmemiz için gereklilikler (iktiza) nelerdir? Neler gerekiyorsa yerine getirmemiz isteniliyor demektir. Gerekli olan binaları temin, araç ve gereçleri imal etmek, satın almak, gerekli duyuruları yapmak, gerekli yazışmaları yapmak velhasıl bütün gerek-lilikleri yapmak da istenilmiş olmaktadır.

Öncül Hüküm 4: “Onların işleri aralarında şura iledir” hitabının iktizası olarak Seçim Kurumu’nun kurulması gerekli araç ve gereçlerin, gerekli işlerin yapılması farz-ı kifaye’dir.

B- HİTAB UMUMİ MİDİR? HUSUSİ MİDİR?

Öncül hükümlere vardık. Ancak iş bitmiş değil. Bazı işler daha yapacağız. Kontroller yapacağız. Daha sonra hükümler konusunda karar noktasına geleceğiz.

Okuduğumuz bir hitap umumi bir hitap mıdır, yoksa hususi bir hitap mıdır? Umumi (amm); Ammeye, herkese, genele yönelik hitaplardır. Hem kadınlara, hem erkeklere ve tüm insanlığa hitap eder.

Hususi ise; hedef bir kitle seçer. Ve hedef kitleye hitap eder.

“Onların işleri aralarında şura iledir” hitabı umumi mi, yoksa hususi mi? Biraz düşünürsek kolayca karar veririz.

Evet umumi bir hitap olduğuna karar verildi. Bu hitap herkese yapılmıştır. Öyle ise hem farz-ı ayn, hem de farz-ı kifayedir. İnsanlar kendi hayatlarında istişare etsinler, resmi kurumlar da kendi çalışmalarında istişare etsinler.

TAHSİS

Riba umumi bir hükümdür. La İlahe İllallah demeyenler için istisna edilerek riba alıp vermek konusunda teklif söz konusu olmaz. Evrensel hükümler umumi hükümlerdir, bu hükümler içindeki ahlaki (itikat, ibadet, ahlaki siyaset) hükümler La İlahe İllallah demeyenler için tahsis edilir. İstisna edilir.

Hırsızın elinin kesilmesi umumi bir hükümdür. Eğer yoksulluk hüküm sürüyorsa istisna tutulur. O ülkede hırsızlık cezası uygulanmaz. Zira Kur’an’ın genel ilkeleri içinde yoksulluğun önlenmesi vardır. Yoksulluk önlenemiyorsa, hırsızın elinin kesilmesi Kur’an’ın ilkelerine aykırı düşer.

Bir ekmek çalanın elinin kesilmesi, Kur’an’ın ilkelerine aykırı düşer.

Çaldığı malı 24 saat içinde geri getirenin elinin kesilmesi, Kur’an’ın ilkelerine aykırı düşer.

Malı çalınan hırsızı af ederse, elinin kesilmesi, Kur’an’ın ilkelerine aykırı düşer.

Açığa atılan bir malın alınması hırsızlık sayılırsa, Kur’an’ın ilkelerine aykırı düşer.

Adil dört şahit tarafından kılıncın kınındaki gibi, cinsel uzuvların faaliyetinin görülmediği bir işin zina sayılması, Kur’an’ın ilkelerine aykırı düşer. Zira “ŞÜPHE İLE AŞIR CEZA VERİLMEZ” ilkesi Kur’an’ın ilkesidir.

Demek ki, Kur’an’daki ilkeler ile umumi hükümler tahsis edilir. Kur’an ayetleri, Kur’an ayetlerini tahsis edebilir. Hiçkimse kafasından tahsis yapamaz. Tahsis iki şey ile yapılır:

a) Muhassıs (tahsis edici) bir hitap bulunmalıdır.

b) Hitapların anlattığı, problemlere somut çözümlerden çıkarılan ilkeler ile.

Hüküm çıkaracak olan umumi bir hüküm konusunda düşünceleri yavaş yavaş oluşurken bütün çeviriyi okuyarak, nerelerde tahsis olup olmadığını araştırmalıdır. Ve bulursa hükmün istisnaları diyerek hükmün en sonuna istisnaları yazmalıdır.

İstisnalar belirtilirken hangi hitaplardan ilkeler çıkardığını hangi muhassıs (tahsis edici) hitaba dayandığını yazmalıdır.

Aksi takdirde kafadan umumi hükümleri tahsis etmek batıldır (geçersizdir).

HUSUSİ VE UMUMİLERİN TESBİTİ

Çevirileri okurken göreceksiniz “Ey Muhammed, Ey Resulüm, De ki” gibi hitapları okuyacaksınız. Acaba bu hitaplar bize mi yapılıyor yoksa sadece Resul’e has olarak mı yapılıyor? Kadınlara yapılan hitaplar yalnız onlara mı has, yoksa umuma mı yapılmış oluyor. Bunlar nasıl bilinecek? Geçmiş tarihi olaylar anlatılıyorken sadece o Resullere mi hitap ediliyor, yoksa bizlere de mi hitap ediliyor, bunu nasıl anlayacağız? Bunları anlamak için hususilik nerelerde var, bunları tek tek yazalım. Hass’tır: Hususidir, aynı manaya gelir. Amm: Umumi, genel, herkese ait demektir.

1- a) Vahy gelmesi,

b) Allah’tan direkt emir gelmesi,

c) Ledunni ilim verilmesi,

d) Mucize için dua edebilme,

e) Hatalarının Allah tarafından düzeltilmesi,

f) Tartışılmaz genel başkanlık.

Bu altı iş sadece ve sadece Resullere attir. Bu konulardaki hitaplar umumi değildir, hususidir. Yalnız Resullere hastır. Bu altı konuyu unutmaz iseniz, bu konular ile ilgili bir hüküm çıkarmazsınız. Zira bunlar yalnız ve yalnız Resullere aittir. Bunlar dışında kalan bütün hitaplar, bütün insanlara yapılmış demektir. Başlarında; Ey Resulüm, Ey Muhammed, De ki, şeklinde hitaplar olsa dahi bu hitaplar bütün insanlara yapılmış demektir. Aynı şekilde altı husus dışında kalan bütün tarihi olaylar ile ilgili hitaplar, bütün insanlara yapılmış demektir. Örneğin, Firavun’a yapılan hitap firavun gibi olan bütün insanlara da yapılmış demektir.

2- Erkeklere yapılmış olan bütün hitaplar aynı zamanda kadınlara da yapılmış demektir.

3- Kadınlara yapılmış olan hitaplar, kadınların özel (ay hali, emzirme, annelik gibi) durumları hariç, erkekler için de yapılmış demektir. Örneğin, iffetli kadınlara zina atanlar için yapılmış hitap, aynı zamanda iffetli erkekler için de yapılan zina iftiralarını kapsar.

4- Nüzul sebebleri hükümlerdeki umumiliği kaldırmaz. Tahsis etmez. Yani sırf o olay için gelmiştir. Artık o olay olmadığına göre ilgili hitaplar da tarihte kalmış, denilemez. O toplumun değişim enerjisi Kur’an idi. Tabiri caiz ise; duragan, kendi halinde yaşayan bir toplumun içine ansızın Kur’an indi. Kur’an söylüyor, onlar yapıyorlardı. Eğer bu yapışlarında bir yanlış olmaz ise, Kur’an müdahale etmiyordu. Ancak bir yanlış olursa, Kur’an müdahale ediyordu. İlgili verdiği talimatlar yapılıp, bitirilince sonuç doğmuş oluyordu. Bu sonuçlar hakkında tıpkı faaliyetten sonra karar gibi, Allah hitaplarını bildiriyordu. Sureleri ve ayetleri nüzul sırasına göre inceleyenler, nüzul sebeblerini kolay anlarlar.

C- TEKLİFLERİN GENEL ÖZELLİKLERİ

Tekliflerde meşakkatler vardır. Ancak bu meşakkatler dayanılacak sınırdadır. Bazılarının “Canım istemiyor, o halde niçin yapayım” gibi sözleri bir kuruntudur. Eğer Allah’ın tekliflerini kabul etmişsen bu takdirde canın istemese de gereklerini yerine getirmek lazımdır. Bazıları “İslam dini kolaylık dinidir” diyerek, insanların bazı şeyleri yanlış anlamasına yol açmıştır. Halbuki iki şey arasında tercih ile serbest bırakıldığımız işlerde İslam dini kolaylık dinidir. Bunun haricinde, farzlarda, kolaylaştırma söz konusu değildir.

Allah’ın bütün emirleri, kulların gücü dahilindedir. İnsan lüzumsuz mazeretler aramaya kalkışmamalı. İnsanın gücü, Allah’ın bütün tekliflerini yerine getirecek bir kapasitede yaratılmıştır.

Bir teklif hem emir, hem de nehy olmaz. Ya emirdir, ya nehiydir, ya serbestliktir.

Teklifler birbirine zıt değildir. Birbirine zıt teklif olmaz.

İnsanlara teklifler Resuller vasıtası ile bildirilir. Son Resul vefat ettiği için, bütün teklifler tamamlanmıştır. Kıyamete kadar yeni bir teklif gelmeyecektir.

Ticari işlerde, maddi ve teknik işlerde, şayet bir şeyin üretimi, bir şeyin kullanımı konusunda bir yasak (haram) yoksa, artık bunların dışında kalan ne kadar konu varsa helal (serbest) olur. İnsanlar helal olan konularda kendi fikirlerince istediği gibi hareket özgürlüğüne sahiptirler.

EMİR VE NEHİYLER

Emirleri yerine getirmek için gerekli vasıtaları da temin etmek, emrin içinde otomatikman bulunan şeylerdir. Örneğin zekat ver emri, beraberinde para kazanma emrini de getirir. Para kazanmazsan nasıl zekat vereceksin. İnsan zekat vermek için para kazanmaya çalışır, lakin muvaffak olur veya olamaz, bu ayrı meseledir. Önemli olan çalışmaktır.

Hacca ait, emrini ele alalım. Bunun için, ayrıca, Mekke’ye git, diye bir emir verilmesine gerek yoktur. Emrin içinde otomatikman Mekke’ye git emri de verilmiş olmaktadır. Kaynağı Kur’an’da olmayan birşey Sünnet değildir.

Diyebiliriz ki, emirlerin yerine getirilmesi için gerekli zaruri işleri yapmak da emredilmiştir. Allah Resulü bu işleri yaparak göstermiştir.

Nehiyleri çiğnememek için, nehye götüren yolları açık bulundurmak da nehyedilmiştir. Allah nehye götüren yolları da nehyetmiştir.

Nikah düşen bir kadınla, nikah düşen bir erkek, açık olmayan kapalı bir mahalde, kendi başlarına ikamet ederlerse, bu durum bunları fesada (nehye, kötülüğe, harama, suça, mekruha) götürebileceği için nehy edilmiş olduğu anlaşılır.

Kırmızı trafik lambaları bu kaide gereği konulmuştur. Maksat adam öldürmenin önüne geçmektir. Ancak her kırmızı ışıkta geçildiğinde adam ölecek değildir. Böylece kırmızı ışıkta geçme yasağı koymak kuralı kaynağını Kur’an’dan almaktadır. Bunun için uyulması gereklidir. Kırmızı ışıkta geçme yasağını dinleyen bir kişi Allah’a itaat etmiş sayılır. Böylece Kur’an’ın yeryüzündeki bütün olaylar hakkında bir hüküm verdiği anlaşılmaktadır. Bu hükümlere uygun hareket edenler kazanacaklardır. Hem dünyada, hem de ahirette.

Eğer kırmızı ışıkta geçme yasağı koymasak, bu takdirde adam öldürmeyiniz, nehyinin çiğnenmesine götüren yolu açık bırakmış oluruz. Bu açık bırakma davranışımız dolayısıyla yasak olur. Öyleyse açık olan bu yolu kapatmalıyız. Bunun için kırmızı ışık konulur. Akıl bunun için vardır. Aksi takdirde aklın ne ehemmiyeti kalırdı…

Trafik hareketleri yoğun olan yolları genişletmek Allah’ın teklifi olur. Bu teklif, istinbat yolu ile anlaşılır. Trafiğin yoğun olduğu yollarda, gerekli genişlik çalışmalarını yapmayanlar günah kazanmış olurlar. Hesabı ahirette sorulur.

İnsan gelecekte başına ne geleceğini bilemez. Bunun için Kur’an’dan teklifleri öğrenip, istinbat edip, gereklerini yerine getirmek için çalışmalıdır. Bütün toplum veya insanlık böyle yaptığında evrensel medeniyet, göz kamaştırıcı bir muhteşemlikle ortaya çıkacaktır.

Emir ifade eden hitaplar çeşitli şekillerde belirtilmiştir:

1- “Birinize ölüm geldiğinde, eğer mal bırakıyorsa, ana ve babaya, yakınlara örfe uygun şekilde vasiyet etmesi, muttakiler üzerine bir borç olarak farz kılındı”. (Bakara: 180)

2- “Sizden ölenlerin bıraktıkları kadınlar, kendi kendilerine dört ay, on gün beklerler”. (Bakara: 234)

3- “Kalk ve uyar!”. (Müddessir: 2)

Bütün bu ifade şekilleri emir niteliği taşır.

Bir insan Arapça bilmese dahi, sahih çevirileri okurken, nelerin emir, nelerin nehiy olduğunu kolayca anlayabilir. Çevirileri okurken; emirleri (yap) mavi kalemle satır altlarını çizebilirsiniz. Yasakları (yapma) kırmızı kalemle, tavsiyeleri (yapmanızda bir sakınca olmayanlar) yeşil kalemle çizebilirsiniz, bir öneridir. Çeviri yapanlar, emir ve nehiy kiplerini, çevirdikleri dillerin emir ve nehiy kipleri ile ifade etmek zorundadırlar.

EMİR İLE NEHİY ARASINDAKİ FARK

Nehyedilen işlerin, nehyedilmiş olduğu süreklilik arzeder. Emredilen işler de, bir defa yerine getirmekle emir yapılmış olur. şayet devamlı yapılması gerektiğine dair veya zaman aralıkları içinde yapılması isteniyorsa, ilgili zamanlarda tekrarlanır.

Örneğin: Adam öldürmek haramdır (nehiydir). Sürekli bu işin yapılmamasını teklif eder.

“Resule salat ve selam edin”. Bu bir defa yapıldığında emir yerine getirilmiş olur. Fazla yapılırsa nafile ibadetlerden sayılır.

EMİR VE NEHİYLERDE İYİLİK, KÖTÜLÜK, TEMİZLİK VE PİSLİK

Allah’ın emrettiği her iş iyidir. Kimler için nehyetmiş ise, bu kişilerin, bu nehiyleri çiğnemeleri hem kendilerine, hem de insanlığa yapılan kötülüklerdir.

İnsanın değişimi, insanın düşüncesindeki İYİ NEDİR? KÖTÜ NEDİR? Bu kavramların değişmesine bağlıdır. Bu kavramlar değişirse insan da değişmiş olmaktadır.

İslam düşüncesinin insan zihninde oluşması da bir emirdir. Bunun için BİLGİLENMEK, Kur’an’ı ve sahih çevirilerini okumak gereklidir. Tüm pis şeyler haram kılınmıştır.

İnsan, aklı ile; zararlı, pis, iğrenç şeyleri bilebilir. Dolayısı ile pis ve iğrenç şeylerin tamamı haram kılınmış olur. Örneğin dışkı gibi; dışkı yemek haramdır, denilmesine gerek olmadan insanın bunu anlaması lazımdır.

Faydalı olanları tam tesbitte ise, insan aklına Kur’an yol göstermiştir. Eğer bu yol gösterme olmaz ise insan nice faydalı şeyleri, bana zararı olur diye yapmayıp kaçınacaktır. Tıpkı uzman doktor tedavisinden kaçan hasta gibi, kendine yazık etmiş olur.

D- TEKLİFLERİN (HÜKÜMLERİN); SEBEB, ŞART, MANİ, SIHHAT, BUTLAN, RUHSAT VE AZİMETLERİ

Teklifin sebebleri, şartları, manileri, sıhhati, butlanı, ruhsatı, azimeti konusunda neler var acaba? Çevirinin tamamı okunmaya başlanır. Ve bu konu ile ilgili ne kadar hitap varsa bulunmaya çalışılır.

SEBEB

Sebeb: İki türlüdür. Birincisi insanın elinde olmayan sebebler, ikincisi insanın elinde olan sebebler.

İnsanın Elinde Olmayan Sebebler

Bir insanın bir anneden doğmuş olması, doğan kişinin elinde olmayan bir iştir. Anne onun doğumuna sebebtir. Bu sebeb ile anne-evlat hukuku oluşur. Akrabalık hukuku oluşur.

İnsanlar doğmakla, nüfus artmaktadır. Artan nüfus bazı problemleri getirmektedir. İnsanlar toplu yaşayarak, ortak bazı ihtiyaçlarını ortaklaşa temin ederler. Yol, su, kanal, hastane gibi. Bu hizmetlere kamu hizmetleri denir. Kamu hizmetlerinin yapılması için, kamu görevlileri seçilir. Bu sebepler şura (danışma) teklifinin insanın elinde olmayan sebeplerini teşkil eder.

Eğer bir adada bir başka insan olmadan, bir insan yaşıyor ise; şura (danışma) teklifine sebeb yok demektir. Bu takdirde Allah’ın hitabındaki teklif sebeb olmadığı için yürürlüğe konmaz.

İnsanın Elinde Olan Sebebler

Evlenmeye karar vermek gibi insanın elinde olan sebebler vardır. Evlenme sebebi ile karı-koca hukuku doğar. Taraflar bu hukuka riayet etmek zorundadır.

Bir kişinin devlet başkanı seçilmeyi istemesi, kendi elinde olan bir sebebtir. Seçilirse otomatikman şura (danışma) ile ilgili hükümlerin kendisine düşen tekliflerini yerine getirmesi gereklidir. Sebeb yok ise, teklifin yürütülmesi istenmiyor demektir.

Sebebler yok ise, teklifin yürütülmesi de istenmiyor demektir. Allah bütün hükümlerini sebeblere bağlamıştır. Sebeblerini ise, Kur’an’da bildirmiştir. Kur’an’ın tamamı aranarak ilgili hükmün sebebleri bulunarak bir araya getirilir.

ŞART

Allah tekliflerini şartlara bağlamıştır. şartları tek tek bildirmiştir. Bu şartlardan bir tanesi dahi yerine getirilmez ise, iş yapılmış sayılmaz. şartların tamamı yerine getirilmelidir.

Şartlar da ikiye ayrılır:

1- Allah’ın İstediği şartlar.

2- Allah’ın, İnsanlara Konulmasını Serbest Bıraktığı şartlar.

Allah’ın İstediği şartlar

Evlenmek için nikah sözleşmesi, nikah tazminatı, iki şahit şartları konulmuştur. Bu şartların tamamının yerine getirilmesi gereklidir.

şura (danışma) için de bazı şartlar konulmuştur. Bu şartların tamamının yerine getirilmesi lazımdır. Danışılacak konunun belirtilmesi fikrini söyleyenlere yumuşak davranılması, fikrini söyleyenlerin fikrini söylemelerinden dolayı cezaya çarptırılmaması, gerçekten faydalanmak için danışılması, fikirlerin dikkatle dinlenmesi gibi şartlar, Kur’an’ın muhtelif yerlerinde bulunmaktadır. Bütün bu şartlar, çevirinin tamamı araştırılarak bir araya getirilir.

Allah’ın, İnsanlara Konulmasını Serbest Bıraktığı şartlar

Yasak (haram) olmayan her şart sözleşmelere konulabilir. Yeter ki taraflar karşılıklı rıza, hoşnutluk, hürriyet içinde sözleşmeyi okuyarak, imza etmiş olsunlar. Bu şartlar günün şartlarına göre oluşur. Yasaklar (haramlar) az ve sınırlıdır. Serbest bırakılan işler ise oldukça çoktur. Yasak (haram) olmayan her iş serbest demektir.

MANİ (ENGEL)

Yasaklar bir mani (engel)dir. Örneğin iki erkeğin evlenmesi yasaktır. Dolayısı ile nikah sözleşmesi yapmalarına mani vardır. Aynı zamanda yasak olmayan, lakin hükmün konuluş sebebine aykırı olan bazı olağanüstü durumlar olabilir. Bu durumlarda hükmün yürütülmesi ertelenir. Örneğin namaz kılan bir kişinin bir saldırıya uğraması gibi. Bu anda namazın devamına engel vardır. Uygulama iptal edilir. Olağanüstü hal geçince devam edilir.

Savaş hukuku uyarınca, şayet savaş çıkmış ise, amirin (komutanın) olağanüstü bir durumda istişare edecek bir zamanı olmayabilir. Bu durumda hükmün yürütülmesine mani vardır. Bu maniden dolayı istişare edemeyen komutan teklifi yapmamış sayılmaz.

SIHHAT

Hükmün yerine getirilmiş sayılması için, yani sıhhatli olması için, sebepler ortaya çıkmış olacak, bütün şartlar yerine getirilecek ve mani (engel) bulunmayacak. Böylece;

Sebebler var.

Şartlar yapılmış.

Mani yok ise hüküm sıhhatli (geçerli) şekilde yapılmış olur.

Her sıhhatli (sahih) iş, iyi bir iş demektir.

BUTLAN (Batıl, Geçersiz)

Sebeb yok ise, hükmün yapılması batıldır.

Şartlardan biri dahi yerine getirilmemiş ise hüküm yapılmış sayılmaz.

Yani batıl (geçersiz) olur.

Sebebler doğmuş, şartlar yerine getirilmiş, lakin mani var ise yine hüküm yapılmaz. Yapılırsa hükmün yapılmış olması batıldır (geçersizdir).

Görüldüğü gibi, Allah’ın hükümleri gayet titizlikle yerine getirilmesi gereken tekliflerdir (emir, nehiy, serbestliklerdir).

RUHSAT

Zorlanma karşısında kalan, aşırı derecede güçlük içinde kalan bazı kişilere, bazı işlerde, hükümleri uygulamama izni tanınmıştır. Bunlar hep belirli işlerdir.

Hiçbir zaman, hiçbir zorlama karşısında, hiçbir güçlük karşısında dahi adam öldürülmesine, ırza geçilmesine, zina edilmesine ruhsat asla verilmemiştir.

Ruhsatlar genelde yiyecek ve içeceklerde vardır. Su bulamayan, ölüm tehlikesi geçiren bir kişi şarap içmesi gereklidir. Buna ruhsat verilmiştir (orada şarap var ise).

Şura (danışma) hitabı konusunda ruhsat var mıdır? Bütün çeviri okunarak araştırılır.

AZİMET

Azimet iki türlüdür. Birincisi azimet istenmeyen işler. Açlık, susuzluk, tehlike karşısında kalan kişiler bazı pis şeyleri yemek, içmek konusunda ruhsat sahibi olur. Bu durumda ruhsatı kullanmak gerekir.

Öyle bir durum olur ki, ruhsata izin verilen bir yer olabilir. Örneğin; fanatik bir grubun içinde bir hakikati söylersen, insanı öldürecek kadar fanatikleşirler. Bu biliniyorsa burada gerçekleri söylememeye (lakin yalan da söylenmeyecek), susmaya ruhsat vardır. Lakin kişi azimeti tercih ederse, gerçekleri söylerse Allah katında sorumlu olmaz. Öldürülmüş olsa bile, sorumlu olmaz.

Ruhsat ve azimetlere olağanüstü hal hükümleri denilebilir.

Örneğin; şura (danışma) hitabı içinde azimet gösterilmesi gereken yerler bildiriliyorsa, bütün çeviri (bütün çeviri derken Mekki ve Medeni Sureler bütünü, yani; komple Kur’an Çevirisi’nin taranması kastedilmektedir) okunarak bulunmaya çalışılır.

Bu noktaya kadar yaptığımız araştırmaların sonuçlarını genel olarak birleştiririz. Sonra bu sonuçları çevirinin tamamı ile karşılaştırırız. Acaba herhangi bir ayete çelişki arzediyor mu?

E- TEARUZ VE TEARUZ’UN GİDERİLMESİ KOLAYLIKLARI

Müddessir Suresi 2. ayetinde “Kalk ve inzar et!” buyuruluyor. Bu ilk bakışta şura (danışma) işi ile çelişki arzediyor görünebilir.

Tearuz: Aslında çelişki olmayan, lakin okuyucunun zihninde çelişki varmış gibi görünen şeylerdir. Tearuzu gidermek için 13 kolaylık sunuyoruz.

Tearuz’un Giderilmesi Kolaylıkları

1. Kolaylık: Surelerin nüzul sırası. Nüzul sırasına göre doğal gelişim süreci izlenirse tearuz giderilir. Müddessir 2. ayet geldiğinde, Allah Resulü etrafında organize bir topluluk yoktu. İkincisi, ayetleri kendisi açıklayacağı için, ayetleri açıklamak başka bir konu, ayetlerin teklif ettiği kompleks işleri yapmak ayrı bir konu. Konu farklı olduğu için tearuz giderilir. Nüzul sırası ileri (daha sonra) olan tercih edilir.

2. Kolaylık: Bir konu iki hitap tearuz ediyorsa delalet-i kat’i olan delalet-i zanni olana tercih edilir.

Delalet-i Kat’i (Apaçık, Aşikar) Ne Demektir?

Yoruma imkan bırakmayan, herkes tarafından aynı şekilde anlaşılacak olan, sarih, açık hitaplardır. (Apaçıklık kuralı).

Delalet-i Zanni Olan

Yoruma imkan tanıyan hitaplardır.

Not: İş, amel esasları; hem delaleti apaçık, hem de delaleti zanni hitaplardan alınır. İman esasları zanniyet kabul etmez.

Yorum, tevil demektir. İki türlü tevil vardır:

1- Batıl Tevil: Delalet-i kat’i olan ayetlere aykırı tevillerdir.

2- Düzgün Tevil: Delalet-i kat’i olan ayetler istikametinde tevillerdir.

3. Kolaylık: Yapma istikametinde bir iş ile, aynı konuda yap istikametinde bir iş var sanmış isek, yapma istikametindekini seçmek.

Ve şüpheli şeylerden uzak durmak lazımdır.

4. Kolaylık: Dil ile ilgili aşağıdaki kuralları unutmayınız.

MÜŞTEREK KELİMELER

Bazı hitaplarda aynı kelimeler farklı manalarda kullanılır. Örneğin:

Deniz Ankara’ya gitti.

Deniz öfkelendi.

Deniz çalkalanıyordu.

Deniz’in nüfusu çoğalmış.

Dört tane “Deniz” kelimesi kullanıldı, lakin hepsi aynı manaya gelmiyor. Böyle kelimelere müşterek kelimeler denilir.

Din, fitne, secde, salla, kuru gibi kelimeler müşterek kelimelerdir.

Bu kelimelerin hangi manada kullanıldığı tearuz oluşturabilir. Genelde cümlenin gelişinden, gidişinden, müşterek kelimenin hangi manada kullanıldığı anlaşılır. Anlaşılamıyor ise, tearuzu giderme kuralları kullanılarak tearuz giderilebilir.

MUTLAK-MUKAYYED KELİMELER

Bir yerde adil şahitler isteniyor, bir yerde şahitler isteniyor. şahitlik ile ilgili bir meselede bu konu tearuz oluşturabilir.

Mutlak Kelime: şahit kelimesi gibi kayıtsız ve şartsız şahit.

Mukayyed Kelime: Adil şahit kelimesi gibi, kayıtlı ve şartlı şahit.

Şahitlik ile ilgili bir hüküm çıkarılacağı zaman, her ikisinin yeri ayrıdır, adil şahitlerin olmadığı bir yerde şahitlere başvurulabilir. Tearuzu giderme kuralları ile mutlak ile mukayyed kelimelerden hangisinin seçileceği konusunda tearuz giderilir. Onun kullanım yeri başkadır, onun kullanım şartları başkadır. KUR’AN’DA ÇELİŞKİ YOKTUR. Eğer Kur’an çevirilerinin birinde bir çelişki var ise, çeviri yanlış yapılmış demektir. Kur’an’ın bu özelliği çevirilerin de korunmasını sağlayacak en önemli özelliktir.

MÜTEŞABİHAT

Uygulamaya yönelik olmayan, sadece bilgi sunan ve verilen bilginin kesin olarak ne anlama geldiği açıkça anlaşılmayan hitaplar müteşabih demektir. Bu hitaplar konusunda yorum, tevil yapılmaz. “Allah ne kasdetmiş ise ona inandım” diyerek geçilir. Müteşabih hitapları anlamaktan, uygulamaktan hiç kimse sorumlu değildir. Bilgi sunan ve gayet rahatlıkla anlamadığınız bir hitap müteşabihtir.

Böylece Kur’an’da müteşabih ayetlerin herkes için olduğu kesinleşir. Surelerin başındaki; Elif, lam, mim gibi harfler herkes için müteşabih ayetlerdendir. Allah’ın yaratıklara ait bazı şeylere benzetilmesi “Allah’ın eli” gibi deyimler müteşabihtir. İnsanların eli değildir. İnsanların eline benzemez. Allah hiçbir yaratığa benzemez. Bu ifadelerin bulunmasının bir hikmeti, kalbinde hastalık olan kişiler, bunlarla batıl yorumlar yaparlar. Böylece bu kişiler (açığa çıkarılarak) insanlara tanıtılır. Müteşabih ayetlerden evrensel hukuk hükümleri çıkmaz. Uygulamaya dönük ahlaki, özel hükümler çıkmaz.

HAKİKAT-MECAZ HİTAPLAR

“O zaman meclisini çağırsın” hitabı. Meclis bir bina olduğuna göre, bina çağırılmayacağına göre, bu kelime mecaz demektir. Kastedilenin meclisin içindeki adamlar olduğu anlaşılır.

“Güneş, ay yörüngelerinde dönerler” bu söz hakikat bir sözdür. Burdan kastedilen hitabın kelimelerinin ifade ettiği manadır.

SARİH-KİNAYE HİTAPLAR

Söylenen sözden kastedilen açık ise, buna sarih denilir. Birşey, başka birşeyi hatırlatırsa buna da kinaye denilir. “Filanın kapısı açıktır” demek misafirperver bir kişi demektir. Böyle sözlere kinayeli söz denilir.

CİNS İSİM, ÖZEL İSİM

Ağaç ismi cins bir isimdir. Ağaç cinsini gösterir. İstanbul özel bir isimdir.

İlah kelimesi cins bir isimdir. La İlahe denilince, ilah ve ilah cinsinden karşına ne çıkarsa kabul etme manasına gelir.

Hüküm çıkarmaya çalıştığımız, anlayışımız, çevirinin tamamında bulunan hitaplar ile çelişki arzetmemeliydi. Bu çok mühim. Bunun için çevirinin diğer kısımlarını okurken karşımıza çıkacak, kelime ve cümleler için genel dil kurallarını bilmek gerekliydi. Bunlar anlatıldı. Özetleyecek olursak çevirinin tamamını okurken tearuza düşmemek için tearuzu giderme kuralları, hitapları anlarken müşterek, mutlak, mukayyed, müteşabih, hakikat, mecaz, sarih, kinaye, cins isim gibi kelimelere dikkat edilmesi gerektiği belirtilir. Daha iş bitmedi. Bütün bu çalışmalar bir konuda hüküm çıkarmak içni.

5. Kolaylık: İlim, bilim, akıl ve duyular birlikte kullanılmalıdır. şöyleki sağlıklı duyu organları ve hisler ile elde edilen bilgi örneği “güneş” hakkındaki bilgilerimizdir. Güneşi görürüz, ısınırız böylece bilgilenmiş oluruz.

İstanbul’un 1453 tarihinde Türkler tarafından ele geçirildiği bir haberdir. Bu haber ikinci yol ile bilgilenmeye örnektir. İnsanlar doğarak çoğalmaktadır. İnsanlar baba ve annelerinden dedelerine, dedelerinden daha gerilere doğru düşünerek ilk anne ve babaya kadar düşünmüşlerdir. İlk anne ve babanın yaratanı kim? Hammaddesi ne? Mahiyeti nasıl? Niçin yaratılmış? şeklinde tefekkür etmişlerdir. Bu tefekkürün sonucu olarak ilk anne ve babayı yapan bir yaratan olduğunu fıkh etmişlerdir (anlamışlardır). Böylece tefekkür yolu ile bir bilgi daha elde etmişlerdir.

Elektriğe öyle bir konuda dokunan kişi çarpılmış, bazen ölmüştür. Bu deneme-yanılma yeni bir bilgi oluşturmuştur. İnsan bu bilgi ile elektriğe nasıl dokunulup, nasıl dokunulmaması gerektiği konusunda bilgilenmiştir. Başkalarının elde ettiği bilgiler bilim haline gelince, objektif bir mahiyet kazanarak, diğer insanların da istifadesine layık görülmüştür.

Son Peygamber Hz. Muhammed sav.’den bugüne kadar, Allah cc. hiçbir insana bir haber indirmemiştir, kıyamete kadar da indirmeyeceğine söz vermiştir. Allah sözünde durandır.

Allah’tan (gerçek İlah’tan) haber alma yolu Kur’an’ın nuzulünün tamamlanması ile kıyamete kadar son bulmuştur.

6. Kolaylık: Haram olmayan şeyler helaldir. Bakara 29: “Yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yaratan O’dur”. Öyle ise yeryüzündeki eşyaları, madenleri, hayvanları, bitkileri vs. şeyleri Allah, insanın kullanması için yaratmıştır. Eğer bu kullanımda bir kısıtlama (haram) yoksa, bütün şeyleri kullanmak helal olur. Başlangıcından bugüne kadar, hayvanlar, eşya-bitkiler vb. şeyler insanın kullanımı için yaratılmış. Bu hal üzere devam ediyor. Aksi bir delil oluncaya kadar devam edecek. Aksi delil ise haramlardır. Haram olmayanlar helal demektir.

7. Kolaylık: Örf; “Örfe göre onlara (çocuklarınızı emziren süt annelerine) birşey verirseniz sizin için günah yoktur”. (Bakara 233). Keza bir ayakkabı tamircisine ayakkabı verdiniz. Önceden fiyat sormadınız. Sonra geldiniz tamirci hoş olmayan bir fiyat söyledi. Düşünüyorsunuz acaba bu durumda Allah benim nasıl hareket etmemi istiyor. İşte burada “ÖRF”e göre ayakkabı tamir piyasasındaki rayiç ne ise, buna göre işlem yaparsınız.

8. Kolaylık: Tercih kuralı. Bir konuda hüküm verirken, ilk zamanlarda yorulmak mümkün, zamanla bu alışkanlık olacak ve iş kolaylaşacaktır. Kolaylaşınca, hüküm çıkaranın zihninde, müteşabih olan hitaplar belirlenmiş olacak. Çeviri okunurken bu hitaplar hemen geçilecek, geriye kalan hitaplar ise zihninizde yedi dereceye ayrılacaktır. Muhkemin yedi derecesi. Bu derecelerden dolayı hitaplar üzerinde ne kadar düşünmeniz gerekli ortaya çıkacaktır.

1. Derece: Muhkem. Hemen anlaşılır, kolayca hükme bağlanır. Apaçıktır.

2. Derece: Müfesser. İzah edilmiş, hemen hükme bağlanır. Apaçıktır.

3. Derece: Nass. Açıktır.

4. Derece: Zahir. Açıktır.

5. Derece: Hafi. Biraz açıktır.

6. Derece: Müşkil. Az açıktır.

7. Derece: Mücmel. Çok az açıktır.

1- MUHKEM

Allah’tan başka İlah olmadığına, Meleklerine, Kitaplarına, Resullerine, Ahiret Gününe İman, İtikad Esasları, Temel İbadetler, Adalet ve Ahde Vefa, şura gibi prensiplere ait ayetlerin hepsi muhkemdir. İhtimaliyat, te’vil, tahsis kabul etmez.

Yargıç mahkemede hüküm vereceği zaman, şahitlik yapmak üzere gelmiş bir kişinin dosyasında, bu kişinin daha evvelden bir kadına zina iftirası atıp, isbat edememiş birisi olduğunu tesbit ederse aşağıdaki muhkem ayete dayanarak, hiç tereddüt etmeden bu kişinin şahitliğini reddedebilir.

Nur 4: “İffetli kadınlara zina isnat edip de sonra dört (adil) şahit getiremeyenlere seksen değnek vurun. Edebiyyen onların şahitliğini kabul etmeyin! İşte onlar yoldan çıkmış kimselerdir”.

Burada “Ebediyyen onların şahitliğini kabul etmeyin” ifadeleri hemen şu kanıya götürür. Bu lafızlarda ihtimaliyat, te’vil, tahsis olmaz. Dolayısı ile başka ayetleri araştırmaya dahi gerek kalmadan bu hüküm uygulanır. Zira Yüce Allah, bir yerde şahitliklerini ebediyen kabul etmeyin deyip, başka bir yerde şu şartlarda kabul edebilirsiniz demez.

2- MÜFESSER

“Ağaçtaki meyve ve hurma gibi şeylerde, el kesme yoktur” ve “on dirhemden az olan şeylerde el kesilmez”. Bu hadisler müfesser lafızlardır. Artık bu lafızlar te’vil, tahsis kabul etmez, ihtimaliyat kabul etmez.

Bakara 234: “Ve sizlerden vefat edip te geriye zevceler bırakanların zevceleri, nefisleri hakkında dört ay on gün beklerler…” Bu lafızlarda kocaları ölmüş kadınların, bir başkalarıyla evlenmesini kabul için dört ay on gün geçmesi gerektiği müfessir (tefsir edilmiş, açıklanmış) olmaktadır. Bu açıklamada te’vil, tefsir, ihtimaliyat kabul etmiyor.

3- NASS

Maide 38: “Ve hırsızlık yapan erkeğin, hırsızlık yapan kadının kazandıklarının bir cezası ve Allah tarafından bir ukubet olarak ellerini kesiniz.”

Bu lafız ihtimaliyat kabul etmiyor. Lakin tahsis ve tevil kabul ediyor. şöyle ki:

Soru 1: Hırsızlık nedir? Bunun tevili mümkün.

Soru 2: Ellerini kesin de, bir elini anlayarak tahsis mümkün.

Tevil ve tahsis mükelleflerin yararı istikametinde yapılır. Hem hüküm yerine getirilecek, hem de mümkün olduğu kadar mükelleflerin yararına uygulama gözetilecek. Bu yarar gözetme hiçbir zaman hükmü savsaklama şeklinde yapılamaz.

Ayette hırsızlığın tarifi yapılmış değil, öyle ise hırsızlıktan neyin kastedildiği tevil (kastın ne olduğunu araştırarak) ile anlaşılır.

Akıl, bilim, insaf, vicdan doğrultusunda tevilleri nass kabul eder. Ve sonunda hırsızlığın ne olduğu konusunda bir tarif ortaya çıkar. Bu tarif yasa haline gelerek herkese eşit olarak uygulanır.

Bu cezanın nass olarak belirtilmesinin hikmeti çoktur. Bir hikmeti suçtan caydırmak ve mümkün olduğu kadar az ceza vermek olabilir. Teviller hüküm koyucunun (Allah’ın) diğer ayetlerinde belirttiği ilkelere dayanmalıdır.

Bir kaşık suda fırtına koparmayı adet edinmiş bazı bilinçsiz kişiler İslam’ın hadleri olan (Ağır cezaları olan) beş evrensel suç ve cezalarının Nass olduğunu bilmezler. Tevil ve tahsis kabul ettiğini bilmezler. Bilmeyince kamuoyuna yanlış bilgi aktarırlar. Bu beş ağır suç şunlardır:

1- Cinayet.

2- Hırsızlık.

3- Uyuşturucu (imali ve satışı).

4- Zina.

5- İftira suçlarıdır. Bunlar ile ilgili tüm ayetler nass’tır.

Zina nedir? Zinanın ne olduğu bir tevil konusudur. Hukuki yasalar için geçerli olan zina tarifi şudur: “Cinsel organların kılıncın kınındaki gibi, en az dört adil şahit tarafından aynı anda görülmüş olmasıdır”. Böyle tarifle zina olayının tesbitinin ne kadar güç olduğu açık bir husustur.

Hataen adam öldürme, cinayet sayılmıyor.

İftiraya maruz kalan bir kişi davacı olmadan, iftira için harekete geçilmiyor. Öyle ise, İslam ağır ceza yasaları hakkında, hukukçu (fakih) olmayanlar ileri geri sözler söylememeli. Söylerlerse, kamuoyunu aldatmış olurlar[*]

4- ZAHİR

Bakara 275: “Riba yiyenler kıyamet günü ancak şeytan çarpmış gibi kalkarlar. Bu onların zaten riba alım satım gibidir demelerindendir. Oysa Allah alım satımı helal, ribayı haram kılmıştır.”

Bu ayet ribanın haramlığını bildirmek için gönderilmiş, fakat lafzın zahiri, alım satımın helal oluşunu açıkça göstermektedir.

Zahir lafızlar ihtimaliyat kabul etmiyor. Te’vil, tahsis kabul eder. Lafzın manasını anlamak için öncesi ve sonrasını iyi araştırmak gerekir. Araştırma sonucu görülüyor ki; altın, gümüş, buğday, hurma gibi mallarda riba olayı oluşmaktadır. Bir kişiye bir kg altın  verilir,  bir  yıl  sonra  1 kg 1 gram alınırsa,  bu bir gram riba sayılır.  Bunun gibi

örnekler çoğaltılır. Herhangi bir kağıt parayı altın cinsinden ifade ederek borçlanmalar, alıp vermeler riba sayılmaz. Bir hukukçu, bir ekonomist gözüyle bakmadan, hemen her türlü olaya riba hükmünü verenler, dinde aşırı giderek insanları Allah yolundan men etme suçunu işlemiş olurlar. Dikkat edilmesi gerekir.

5- HAFİ

“Katil mirasçı olmaz”. Buradaki lafız hafidir. Tevil tahsis kabul eder. İhtimaliyat kabul etmemekle birlikte “katil” lafzının ne kastettiğini araştırmak gerekir. Araştırma sonucunda, hataen ölümde katil lafzı kullanılmadığı, kasıtlı, planlı bir cinayette katil lafzının kullanıldığı ortaya çıkmaktadır.

6- MÜŞKİL

Bakara 228: “Boşanmış kadınlar kendi başlarına (evlenmeden) üç kuru beklerler.”

Bu ayetteki kuru lafzı müşkil bir lafızdır. Tevil, tahsis, ihtimaliyat kabul eder. Kuru kelimesinin geldiği ihtimal ikidir.

Adet süresi veya,

İki adet arasındaki temizlik süresidir.

Fakih (hukukçu, yargıç vs.) yapacağı araştırma sonucunda bir kanaate vararak her iki ihtimalin birini tercih etmekte özgürdür. Ve tercih ettiği ihtimale göre amel (uygulama) yapmak için kararını verir.

7- MÜCMEL

Uluslararası hukuk, devletler hukuku, savaş hukuku ile uğraşan bir fakihi düşünelim. şu ayete rastladığında nasıl hareket edecektir. Bakara 193: “Ve fitne kalmayıp, din yalnız Allah için oluncaya kadar, onlar ile savaşa devam edin. Eğer onlar son verirlerse artık husumet ancak zalim olanlara karşı olur.”

Bu ayetin mücmel bir ayet olduğunun ilk bakışta anlaşılması lazım. Tevil kabul eder, tahsis kabul eder, ihtimaliyat kabul eder. Fitne lafzı müşterek bir lafızdır. Dört, beş, altı ihtimale gelir. Din Allah için oluncaya kadar, ifadesi tevil gerektirir. Savaşa devam edilip edilmeyecekler tahsis gerektirir. Üstelik bu ayet içinde birçok hüküm mevcuttur. Böylesi ayetlere mücmel ayetler denilir. Mücmel ayetlere dayanılarak uygulama yapılmaz. Öncelikle mücmel ayetler, diğer ayetlerle tefsir edilir. Sonra hüküm çıkarılır.

a) Muhkem, müfessere tercih edilir.

b) Müfesser, nassa tercih edilir.

c) Nass, zahire tercih edilir.

d) Zahir, hafiye tercih edilir.

e) Hafi, müşkile tercih edilir.

f) Müşkil, mücmele tercih edilir.

Muhkem > Müfesser > Nass > Zahir > Hafi > Müşkil > Mücmel.

9. Kolaylık: Nüzul sırasına göre ilgili bütün hitapları bulma, bunları alt alta getirerek sentez etme, bu sentezin hitaplarını tekrar ayrı ayrı analiz etme, sonra bu anlaşılanları tekrar zihinde bir bütünselliğe kavuşturma ve tearuzu giderme.

10. Kolaylık: Tevfik. Kur’an’ın geneli konusunda Kur’an hakkında bir fikriniz vardır. Kur’an’ın genel ilkelerini elde etmişsinizdir. Zihninizde bulunan çelişkiyi, Kur’an’ın açık ilkeleri doğrultusunda yorumlamaya çalışınız. Namaz kılarken Fatiha Suresi’nde “İyyake na’budu ve iyyake nestain = Yalnız Sana kulluk ederiz, yalnız Senden yardım isteriz/dua

ederiz” derken, zihnindeki tearuzun gitmesi için yardım dua ediniz. Sabır ve namazla yardım dileyin teklifi bunun bir delilidir. Buraya kadar olan çalışmaları azimle yapmak, bu konu üzerinde aktif sabır (dayanıklılık, sebat, çalışma) göstermek demektir. Bundan sonra yardım isteyeceksiniz.

11. Kolaylık: Etrafınızdaki insanlarla istişare, danışma, fikir alıp verme.

12. Kolaylık: Hala tearuz gitmedi ise, aslında Kur’an’da çelişkili olmayan, lakin sizin zihninizin bir türlü anlayamadığı size çelişkili gelen konuyu “Ben anlayamıyorum” diyerek terk etmek.

13. Kolaylık: Veyahut bu müteşabih bir hitaptır, yani bu hitap ile anlaşılan manayı hiçbir insan bilemez, gelecekte benim de kastedilen manayı anlamam mümkün değildir. “Allah ne kasdetmiş ise ben kasdettiği manaya iman ettim” diyerek, bu hitap konusunda hiçbir tahsis, tevil yapmamak. Bu hitap ile amel etmemek, bu hitaptan ilke çıkarmamak, bu hitaptan hüküm çıkarmamak.

Böylece herhangi bir konuda, çeviride gördüğünüz bir hitaptan dolayı bu hitabın bir başka hitap ile çeliştiğini görürseniz; bir başka, bir başka, bir başka, bir başka çeviriye bakacaksınız. Hepsinde genel olarak aynı ise bu durumda tearuzu giderme kolaylıklarının birincisinden işe başlayacaksınız. Gele gele 13. kolaylığa kadar geleceksiniz, inşallah göreceksiniz ki, zihninizdeki fırtınalar dinmiş, deniz sükunet bulmuş, zihinsel çelişkiniz gitmiş ve “Yaşamak ne güzel!” diyebiliyorsunuz. Zira insanların iç-itici dinamik güçlerini yok eden, pasifleştiren, miskinleştiren, tasavvufa iten en önemli konu budur. Zihinsel tearuzdur. Yani zihinlerde oluşan çelişkilerdir. Bu kolaylıkları sıra ile tatbik edenler inşallah tearuzdan kurtulacak, aydınlık, apaydınlık zihinlere ulaşacaklardır. Kafirin zihninde ise, kafirliği konusunda çelişki yoktur. Bu nedenle bütün enerjisi ile üretmeye, kazanmaya çalışır. Ve çalışmasının karşılığını bu dünyada alır. İç-itici dinamik güçleri yerindedir. Müslümanım diyenlerin, ekonomik hayatta kafirleri geçmesi için, öncelikle tearuzlarını (zihinsel çelişkilerini) yok etmeleri gerekmektedir. Hüküm çıkarmak için de bu gereklidir.

Allah Resulü Efendimiz sav., hem Resul ve hem de Fakih (Hukukçu) idi. Bu hüküm çıkarma kurallarını en iyi uygulayan da yine Efendimiz idi. Bunlar bilinmediği için Sünnet’e başka kaynaklar aramaya gidilmiştir.

Hukuki konular ile ilgili bir ayetin çevirisini ilk başlangıç noktası alarak kağıdın ortasına yazacak, hitabın gelişini üstüne, hitabın gidişini altına yazacak. Bundan sonra başlıkları atacak. Bu başlıkların altını doldurmak için Ondört Aşama kat edecek, hükümleri anlama ve hüküm çıkarma kurallarını tek tek izleyerek genel bütünlüğe ulaşacak. Bundan sonra Allah’ın ilgili ayetinin çevirisinden ve kitabın genelinden ulaştığı anlayışı “Benim Allah’ın hükümlerinden anlayışım bunlardır” diyerek yazacak. İşte bu işe hüküm çıkarma adı verilmiş olmaktadır. Tearuzu giderme kuralları ile zihinde oluşması mümkün çelişkileri yok edeceği için de, her hukukçu buna dikkat ederse ülkenin neresinde olursa olsun hukukçuların çıkardığı hükümler birbirine (siyah-beyaz gibi) zıt olmayacak. Beyazın tonları gibi paralel nüans farkları olacak. İşte bu paralel nüans farklarda iç dinamiği ateşleyen bir rahmet olacaktır. “Ümmetimin ihtilafı rahmettir” rivayetinin olsa olsa manası böylece ortaya çıkmış olacak. Demek ki, ümmetin ümmet olabilmesi için tamamının fakih olmak için çalışması gereklidir.

Bu kolaylıklar nedeni ile Arapça bilme şartı da aranmadığı için, insanların artık fakih olabilmeleri için herhangi bir mazeretleri kalmamış olmaktadır. Aydınlar, üniversite bitirmişler Fakih olmak için birazcık gayret göstermezlerse, elbette bu yüce din, yobazların istismarına kalacak bu durumun hesabı da, sanırız ki; özellikle üniversite bitirmiş ve halklarına önderlik yapmaktan kaçınmış insanlardan sorulacaktır. İster inanın, ister inanmayın! Bir gün ölüm gelecek ve herkesin sorgusu en ince detaylara kadar yapılacaktır.

Herbir hitaptan böylece onlarca, yüzlerce hüküm çıkarılabilir. Kur’an’ın her çağa hitap eden bir kitap oluşu böylece kanıtlanmış olmaktadır. Kur’an gibi böylesine ilginç bir kitabı, hangi insanın yazmaya gücü yetebilir. Çıksın ortaya?!.. Üstelik bu hükümler Kur’an’ın çevirilerinden, Arapça bilmeyenler tarafından çıkarılacak. Arjantin’den Çin’e kadar, milyarlarca insan Rablerinin hitabı ile serinleyecek. Kendileri okuyacak, kendileri hüküm çıkaracak, kendileri yaşayacak.

Hukuki (insanlarla insanların karşılıklı hakları ile ilgili) hükümler bir disiplin içinde koordine edilecek.

EVRENSEL HUKUKİ HÜKÜMLERİN İLÂNI…

Arzu eden insanlar, kendi ana dillerinde çevirisi yapılmış İniş Sırasına Göre Kur’an Çevirileri’ni okurlar. Temel insan hakları, vecibeleri, kurumlar ile ilgili hükümleri öğrenir ve hüküm çıkarırlar. Bu hükümleri  info@sadikturkmenmeali.com mail adresine gönderirler. Burada hükümler tasnif edilir. Ve Resmi Web Sitemizde: https://www.sadikturkmenmeali.com veya Basılı Yayınları ile ilan edilir. Ve buradan, bu yayınlar Evrensel Yüksek Adalet Kurumu’na teslim edilir, orada değerlendirmeye alınır. Böylece hukuki (insanlarla insanların karşılıklı hakları ile ilgili) hükümlerde birlik ve beraberlik sağlanmış olur.

Her insan fakih (hukukçu) olmak için çalışabilir. Hiç kimseye sen Fakih (Hukukçu) olamazsın denemez.

Bütün insanlar Kur’an çevirilerinde açıkça var olan hükümleri kolayca öğrenebilir.

Hüküm çıkaranlar çıkardıkları hükümleri bize göndermeliler. Buradan Evrensel Yüksek Adalet Kurumu’na ulaştırılır. Burada değerlendirilen hükümler, Evrensel Yüksek Adalet Kurumunca son şekline getirilerek, EVRENSEL HÜKÜMLER ilan edilir.

Evrensel Hukuki Hükümleri benimseyen ülkeler, Evrensel Yüksek Adalet Kurumu hizmetlerinden yararlanır.

Her insan Kur’an’ı okur, anlar. İtikadını edinir, ahlakını edinir. İtikad ve ahlak kişinin kendisine özgüdür. İtikad hafızasındadır. Ahlak ise kişinin kimselere zararı olmayan bireysel davranışlarıdır. Bu konularda hüküm çıkarma çalışmasına gerek kalmadan, herkes itikadını ve ahlakını Kur’an’dan veya çevirilerinden edinir. Okumakla bunlar sağlanır.

Hüküm çıkarma çalışması hangi konularda oluşur?

İbadetler, ukubat, muamelat, bilimlerin oluşturulmasında, medeniyet kurulmasında hüküm çıkarma çalışmalarına ihtiyaç oluşur. Zira bu konulardaki hükümler, birden fazla insanı ilgilendirmektedir. Hükmü çıkaran sadece kendi için çıkarmıyor. Zira hükmün konuları otomatikman başka başka insanlarla ilgilidir. Hem kendisini hem de birbaşkalarını ilgilendiriyor. Yanlış bir hüküm çıkarıldığında yol açacağı zararlar olabilir. Bu nedenle çok dikkatli hareket etmek gerekmektedir. Öyle bir yazılmalı ki, kimsenin yanlış anlayacağı belirsizlik olmasın.

Temel insan hakları nelerdir, hürriyetler nelerdir, vecibeler nelerdir, kurumlar nelerdir, keza ibadetler nasıl yapılır, bilimler nasıl oluşturulur, medeniyet nasıl kurulur? Tüm bu konular birden fazla insanı ilgilendiren kompleks konulardır. İşte bu tür konularda Allah’ın insanlardan istedikleri nelerdir? sorusuna aranacak cevaplara HÜKÜM ÇIKARMA FAALİYETLERİ adı verilir. Zira aranan, biz insanların istekleri değil, Allah’ın istekleridir. Bu istekler ya bir şeyin yapılmasını ister, ya yapılmamasını ister, ya iki veya ikiden fazla şeyden birinin seçilmesini ister, ya da serbest bırakır. Çıkardığımız hükümler acaba %100 mutlak, kesin olarak, Allah’ın kasdettiği istekleri midir? Hayır! Elimizden geldiği kadar cehd ederek, çalışarak Allah’ın kitabından anladığımız (fıkhettiğimiz), Allah’ın istekleridir (hükümleridir). Hatalı anlamış olmak her zaman mümkündür. Yazılan usul, yazılan kolaylıklar mümkün olduğu kadar  hataları aşağıya çekmek  için yazılmaktadır.  Yoksa, bu usule uymazsanız,

bu kolaylıklardan yararlanmazsanız siz hüküm çıkaramazsınız diye bir iddia yapılamaz. Bu kolaylıklardan isteyen istifade eder, isteyen etmez.

Yazılanların çokluğu bir an için zihninizi karıştırabilir. Ancak şunu söyleyebiliriz ki, alıştırma yaptıkça, kısa bir süreç içinde karışıklık gidecek, daha bilgili olarak kendinize güveniniz artacaktır. Lakın hiçbir zaman ihlası (yalnız Allah’ın beğenisi için hüküm çıkarmayı ve gereklerine uymayı) elden bırakmamak gereklidir.

Hüküm çıkardıkça, geleceğe doğru kararlı adımlarla ilerlemek mümkün olur. Zira nice hükümler gelecekte uygulanmak üzere şimdiden çıkarılır. Hükümlerin gereklerine uyuldukça iyi işler çoğalır, kötü işler azalır.

Bir sonraki bölüm, işte sizlere iki önemli konuda uygulamalı hüküm çıkarılması, detaylandırılması örneğidir. Bu iki önemli konu örneği sizlere ışık tutacaktır. Bu bölümü şöyle bir yeniden gözden geçirerek, yeniden tarayarak, zihinde canlandırarak; zihninizi biraz dinlendiriniz… Sonraki bölüme öyle devam ediniz… Bence şu an zihniniz çok müthiş durumda, müthiş bir genişleme, algılama olduğunu hissediyor olmalısınız… Daha da güzel olacak inşallah…

Yüce Allah ve O’nun yardımı, desteği, esirgemesi sizinle beraber olsun!..

Saygılarımla,
Kur’an Meali Editörü
ve Araştırmacı Fâkih

SADIK TÜRKMEN
(Bilgi İşlem Mühendisi)


Site Açılışı 29 Ekim 2023