Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
(Rahman sıfatıyla bütün İnsanlara merhametiyle muamele eden ve Rahim sıfatıyla da bütün Müslümanlara rahmetiyle davranıp lütfu geniş olan Allah ın adıyla)

Araf 1

Elif, Lâm, Mîm, Sâd.[*]

_____________________
[*] Bu harflere huruf-u mukattaa /birbiri ile bağlantısı kesilmiş harfler denir. Bunların Nebîmize sorulmamış olması, bilinen bir anlamının olduğunu gösterir. Yoksa müşrikler bunu dillerine dolar, Nebîmizi sürekli rahatsız ederlerdi. Bununla ilgili sorular, İslam’ın Arap yarımadası dışına yayılmasından sonra başlamıştır.

Bu harflerle başlayan yirmi dokuz sureden yirmi beşinde Kur’an’a, dördünde de önemli konulara vurgu yapılıyor olmasından, onların dikkatleri toplama görevi yaptığı anlaşılır. Türkçede böyle bir kullanım yoktur.

Araf 2

(EY MUHAMMED/EY İNSAN!) Bu, sana/size indirilen bir kitaptır. Onunla uyarman[ız]dan ve inananlara öğüt vermen[iz]den dolayı, göğsün[üz]de bir sıkıntı olmasın.[*]

______________________
[*] Bu ve buna benzer gelen/hitap eden ayetlerin direkt muhatabı elbette ki Muhammed as.’dır! Ancak bu vb. ayetler özel gibi görünse de bütün Müminleri kuşatıcı bir özelliğe de sahiptir. Bir sonra gelen Araf 3. ayette bu kuşatıcılığı görmekteyiz zaten! Aşağıda verdiğimiz ayetlerde geçen NAFİLE ibadetler için de aynı şeyi söylemek mümkündür!

İsra 79 ~ Ve (ey Muhammed/ey Allah’a teslim olan kişi!) Gecenin bir kısmında (Namaz[*] kılmak ve Kur’an’ı anlayarak okumak için), sana özgü bir nafile/fazladan/farzlara ek olarak ibadet etmek üzere kalk! Umulur ki (hem dünyada ve hem ahirette) Rabbin seni övülmüş bir makama ulaştırır!..

Taha 130 ~ Onlar ne derse desin sen onlara katlan/yoluna devam et/sabırlı ol. Rabbin her şeyi güzel yaptı sen de ona karşılık ibadet[ine devam] et; Gece saatlerinde/güneş doğmadan önce (Akşam, Yatsı ve Sabah Namazını) ve gündüz saatlerinde/güneş batmadan önce de (Öğle ve İkindi Namazlarını edâ ederek O’nu tesbih et!) Belki (böylece ey Muhammed ve ey Müminler) hoşnut kalarak mutlulardan (makamı yükseltilenlerden/övülenlerden) olursun!

İnsan 26 ~ Gecenin bir kısmını O’na secde/ibadet ile geçir, gecenin uzun (yatsı ile sabah namazını kapsayan) bölümünde de (gerek Kur’an’ı anladığın dilde okuyarak ve gerekse nafile/fazladan/ilâveten Allah için ibadetler yaparak) O’nu tesbih et.

Araf 3

Rabbinizden size indirilene uyun. O’ndan başka evliyâya / velilere / dostlara uymayın! Ne kadar az öğüt alıyorsunuz!

Araf 4

BİZ kentlerden nicelerini helâk ettik! Azabımız onları gece yatarlarken/uyurlarken veya gündüz daldıkları an yakalayıverdi!

Araf 5

Azabımız onlara gelince onların çağırışları/feryatları: “Biz gerçekten zalimlermişiz” demelerinden, başka bir şey olmadı.

Araf 6

KENDİLERİNE elçi gönderilmiş olanlara soracağız. Gönderilen[elçi]lere de elbette soracağız.

Araf 7

Ve mutlaka onlara bir bilgi ile haber vereceğiz. Çünkü Biz, olup bitenden habersiz değildik.

Araf 8

O gün tartı gerçektir. Kimin tartıları ağır basarsa, işte onlar kurtulanlardır.

Araf 9

Kimin de tartıları hafif kalırsa, işte onlar kendilerini kayba uğratanlardır; ayetlerimize karşı zalim olmalarından dolayı!

Araf 10

DOĞRUSU sizi yeryüzünde yerleştirdik ve orada size geçimlikler kıldık. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!

Araf 11

SİZİ yarattık sonra size şekil verdik, sonra da meleklere: “Adem’i selâmlayın/tanıyın/onun yanında olup destek verin/onunla birlikte uyum içinde çalışın” dedik, İblis’ten başka hepsi derhal saygı gösterdi/tanıdı/uyum içinde birlikte çalışmayı onayladı. O ise uyum içinde birlikte çalışanlardan olmadı (emrime itaat etmeyip kâfir oldu).

______________________
[*] Pek çok Meal Sahibi genelde ‘secde edin’ olarak verirler. Biz; önünde saygıyla eğilin, selâmlayın olarak vermeyi uygun gördük. Bkz.: Secdenin kök anlamı eğilmedir (Müfredat).

Araf 12

(Allah) buyurdu ki: “Adem’i tanımaktan/onu benimsemekten/onunla birlikte uyum içinde çalışmaktan seni alıkoyan nedir, sana emrettiğim hâlde?!” Dedi ki: “Ben ondan daha üstünüm/hayırlıyım/iyiyim; beni ateşten yarattın onu ise çamurdan yarattın.”

Araf 13

(Allah) buyurdu ki: “Hemen in/ayrıl/çık oradan. Orada büyüklenmek senin ne haddine; haydi, hemen çık! Çünkü sen alçalan/kovulup aşağılanmış olanlardansın!”

Araf 14

İblis: ”Tekrar dirilecekleri güne kadar bana mühlet ver” dedi.

Araf 15

Allah: “Sen mühlet verilenlerdensin” buyurdu.

Araf 16

(İblis)[*] dedi ki: “Görürsün, ben de gidip onları / kullarını saptırmak / azdırmak için doğru yolunun üzerine oturacağım / pusuya yatacağım.

______________________
[*] İblis; kötülüğün / kötülerin / şeytanların atası / babasıdır, yani bir başka deyimle kötülüğün temsilcisidir. İnsan için büyük bir saldırgan ve saptırıcı / yoldan çıkarıcı bir düşmandır.

Araf 17

Sonra da muhakkak onlara önlerinden ve arkalarından, sağlarından ve sollarından yaklaşacağım. Onların birçoğunu şükredici bulamayacaksın!”

Araf 18

(Allah) buyurdu ki: “(Cennetten/güzellik yurdundan) kınanıp alçaltılmış ve kovulmuş olarak çık oradan! Onlardan kim sana uyarsa kesinlikle cehennemi sizinle dolduracağım.”

Araf 19

“VE EY ÂDEM! Sen ve eşin cennette (güzellik yurdunda) yerleş! Dilediğinizden yiyin ve şu ağaca (haram olan/haram kıldığımız şeye) sakın yaklaşmayın! Yoksa zalimlerden (haddi/sınırı aşanlardan) olursunuz.”

Araf 20

Şeytan onlara o ikisinin örtülü avret/ayıp yerlerini/bedenini[1] açmak/açtırmak için vesvese verdi. Dedi ki: “Rabbiniz sizi bu ağaçtan siz iki melek olursunuz veya (burada) ebedi kalıcılardan olursunuz diye yasakladı.”

______________________
[1] Beden diye meal verdiğimiz Sev’e (سوأة) kelimesine, tefsir ve meallerde edep yeri anlamı verilir.  Bu anlam, Kur’an bütünlüğüne uymaz. Çünkü elbise, Allah’ın ayetlerinden bir ayettir. İnsanı diğer canlılardan ayıran şeylerdendir (A’raf 7/26). Adem ile Havva elbiseyi, sırf edep yerlerini örtmek için değil, vücudu sıcaktan, soğuktan korumak ve güzel görünmek için giymişlerdir  (A’raf 7/26,  Nahl 16/81, Enbiya 21/80). Nitekim Maide 5/31 ve A’raf 7/27 ayetlerinde “sev’e” kelimesi tüm beden için kullanılmıştır.

Araf 21

“Ben size nasihat edenlerdenim” diye de onlara yemin etti.

Araf 22

Böylece ikisini aldatarak yerlerinden etti. Ağaçtan (haram/yasak olan şeyden) tattıkları zaman avret mahalleri/ayıp yerleri kendilerine beliriverdi/beden örtüleri açıldı; üzerlerini cennet yapraklarından üst üste koyarak örtmeye çalıştılar. Rableri onlara seslendi: “Ben size o ağaçtan (tatmayı) yasak etmemiş miydim? Ve size şeytan sizin apaçık düşmanınızdır dememiş miydim?”

Araf 23

Dediler ki: “Rabbimiz! Biz nefislerimize zulmettik / kendimize haksızlık ettik, eğer bizi bağışlamazsan ve bize merhamet etmezsen, elbette ki biz hüsrana uğrayanlardan oluruz.”

Araf 24

(Allah) buyurdu ki: “Birinizin, diğerinize yapabileceği düşmanlığa dikkat ederek inin! Yeryüzünde, sizin için bir süre yerleşim ve bir süreye kadar da geçim vardır.”

Araf 25

Buyurdu ki: “Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve yine oradan çıkarılacaksınız / yeniden diriltileceksiniz.”

Araf 26

“EY ÂDEMOĞULLARI (ve kızları!) Biz size ayıp (avret) yerlerinizi (içinizi) örtecek giysi ve (dış giysisi olarak da) giyinip süsleneceğiniz bir elbise indirdik (yapma fikrini varettik/verdik). Takva[1] elbisesi ise daha hayırlıdır. İşte bu Allah’ın ayetlerindendir. Umulur ki düşünüp öğüt alırlar.

______________________
[1] Allah’a karşı sorumluluk bilinci örtüsü. Kötülüklerden korunup sakınma duygusu.

Araf 27

Ey Âdemoğulları (ve kızları!) Sakın şeytan sizi fitneye düşürmesin/yoldan çıkartmasın; atalarınızın cennetten çıkarılmalarına yol açtığı gibi sizi de dosdoğru yoldan çıkartmasın/fitneye düşürmesin: Onlar konulan sınırı (haramı/ağaca yaklaşmamaları emrini/hududunu/sınırını) aştıklarında/yasağa (harama) uymadıklarında, takva örtülerinden yoksun bırakılıp ortada kalıvermişlerdi. O ve kabilesi; onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Evet Biz şeytanları inanmayanların velileri/dostları yaptık.”

Araf 28

ONLAR bir edepsizlik[1] yaptıkları zaman dediler ki: “Biz babalarımızı bu hâl üzere bulduk. Ve Allah da bize bunu emretti”. De ki: “Allah kötülüğü/edepsizliği emretmez. Bilmediğiniz bir şeyi Allah’a karşı mı söylüyorsunuz?”

______________________
[1] Utanç verici çirkef işler.

Araf 29

De ki: “Rabbim adaleti emretti. Her mescid’te yüzünüzü O’na doğrultun. Dinde samimi kişiler olarak O’na yalvarın. Sizi ilk yarattığı gibi yine O’nun huzuruna döneceksiniz.”

Araf 30

Bir kısmı (doğruyu araştırarak) hidâyete ulaştı. Onların bir kısmına (sapkınlığı tercih eden suçlularına) da sapıklık hak oldu. Şeytanları, Allah’tan başka evliyâ[1] / veliler / dostlar edindiler. Ve kendilerinin hidâyet[2] üzere olduklarını sanıyorlardı.

______________________
[1] Dostlar, yöneticiler, yönlendiriciler, koruyucular edindiler.
[2] Doğruluk, doğru yol.

Araf 31

EY ÂDEM EVLATLARI! (Kız ve Oğulları!) Her mescid’te en güzel giysilerinizi giyin. Yiyin için fakat savurganlık etmeyin. Çünkü O, savurganları sevmez.

Araf 32

DE Kİ: “Allah’ın kulları için çıkardığı süsü (giysi ve takıları) ve temiz rızıkları kim haram etti?” De ki: “Bunlar dünya hayatında iman edenler içindir. Kıyamet günü de yalnız onlara tahsis edilmiştir.” İşte böylece, bilen bir kavim için ayetleri uzun uzun açıklarız.

Araf 33

De ki: “Rabbim yalnızca; açık ve gizli kötülüğü, her türlü günahı, haksız yere saldırmayı, hakkında hiçbir delil indirmediği şeyi Allah’a ortak koşmanızı ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.”

Araf 34

(Suçlu) her toplumun bir eceli[1]/sonu/bir süresi vardır. Süreleri/sonları/ecelleri geldiği zaman; ne bir an geri kalırlar, ne de bir an ileri gidebilirler.

______________________
[1] Ecel bir şey için belirlenen süredir. Kur’an’da gökler ve yerler için bir ecelden bahsedilirken (Ahkaf 46/3) insanlar için iki ecelden bahsedilir (En’am 6/2). Bunlardan birincisi kişinin vücudunun dayanma süresidir (ecel-i tabii). Doktorlar hastalarına buna göre ömür biçebilirler. İkincisi ise ecel-i müsemma yani Allah tarafından belirlenmiş yaşama süresidir. Bunu ondan başkası bilemez. Bu süre, kişinin vücut sağlığına bakmaz, çok sağlıklı birisi dahi ecel-i müsemması geldiği için ölebilir (Mü’min 40/67). İnsanın ömrü ecel-i müsemmasını geçemez ama bunun altına inebilir (Ra’d 13/3839Fatır 35/11). Bu, kişinin kendini Allah yolunda feda etmesi, bir başkası tarafından öldürülmesi veya yaptığı yanlışlarla kendi ömrünü kısaltmasıyla gerçekleşir. Ecelin kısalmasıyla yeni ecel Allah katında yazılır ve kişi buna göre ölür (Al-i İmran 3/145).Yanlış yapan kişi yanlışlarından dönerse ömrünün tekrar uzamasını sağlayabilir. Örneğin, tabii eceli 90 sene olan birinin ecel-i müsemması 80 sene ise, bu kişi en fazla 80 yaşına kadar yaşayabilir. Aynı kişi sağlığını bozarsa, Allah da onun ömrünü kısaltır. Eğer bu kişi sağlığına dikkat eder, tedavi görürse zamanla hastalıklardan arınacağı için ömrü ecel-i müsemmasına kadar uzayabilir ama ecel-i müsemmasını geçemez.Toplumların da eceli vardır (Araf 7/34, Yunus 10/49). Bu ecel de kısalabilir. Kur’an’da bunun örneği Yunus’un (a.s.) kavmidir. Allah, herhangi bir konudaki cezalandırmayı bu sürenin dolmasına kadar ertelediğini bildirir (Ankebut 29/53, Nahl 16/61). Yunus (a.s.), tövbe ederek /dönüş yaparak kendisini düzeltmesiyle hem kendinin hem de kavminin kısalmış olan ecelini geri uzatabilmiş (Enbiya 21/8788), böylece cezadan kurtulmuştur. Eğer bu süre dolduğu zaman tövbe etseydi tövbesinin bir faydası olmazdı ve cezayı çekerdi (Hud 11/3, İbrahim 14/10, Nahl 16/61).

Araf 35

EY ÂDEMOĞLULLARI (ve kızları!) Size içinizden, ayetlerimi haber verip açıklayan elçiler geldiğinde, kim sakınır ve kendini düzeltirse; işte onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.

Araf 36

Ayetlerimizi yalanlayanlar ve onlara karşı büyüklenenlere gelince; işte onlar ateşin arkadaşlarıdır, onlar orada sonsuz kalıcıdırlar.

Araf 37

Allah’a karşı yalan uydurup iftira eden veya O’nun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kimdir? Kitaptan kendilerine payları erişir. Nihayet, elçilerimiz onlara gelip de onların canlarını alırken, dediler ki: “Allah’tan başka çağırdığınız/dua ettiğiniz şeyler nerede?” Derler ki: “Bizden sapıp kayboldular.” Böylece kendilerinin inkârcı olduklarına, kendi aleyhlerine şahitlik ettiler.

Araf 38

(Allah) buyurdu ki: “Sizden önce geçmiş, cin ve insan topluluklarıyla beraber ateşe girin!” Girdikçe içine, her bir toplum yoldaşına lânet etti. Sonunda hepsi birden orada toplandıklarında; sonrakiler, öncekiler için dediler ki: “Rabbimiz! İşte bunlar bizi saptırdı. Onlara ateşten bir kat daha fazla azap ver!” (Allah) buyurdu ki: “Hepsi için bir kat fazla vardır. Ancak siz bilmezsiniz!”

Araf 39

Öncekiler de sonrakiler için dediler ki: “Sizin bize bir üstünlüğünüz yoktur, kazanıp biriktirmiş olduklarınıza karşılık, tadın azabı!”

Araf 40

AYETLERİMİZİ yalanlayanlar ve onlara karşı büyüklük taslayanlar var ya; göğün kapıları onlara açılmayacak ve halat[1] iğne deliğinden nasıl ki geçmez/geçinceye kadar onlar da cennete giremeyeceklerdir. Biz suçluları işte böyle cezalandırırız.

______________________
[1] Cemel kelimesi Arapça’da hem deve ve hem de halat anlamında kullanılır. Biz ‘halat’ı tercih ettik. Deyim olarak kesinlikle cennete giremeyecekleri ifade edilir.

Araf 41

Onlar için cehennemden döşekler ve üstlerine de örtüler vardır. Biz zalimleri işte böyle cezalandırırız.

Araf 42

İMAN EDENLER ve faydalı bir işi en iyi şekilde (dürüstçe) yapanlar,-ki gücünün yetmeyeceğini zaten hiçbir insana teklif etmeyizonlar cennet arkadaşlarıdırlar. Orada sonsuz kalıcıdırlar.

Araf 43

(Cennette) Biz onların göğüslerinde haset ve kinden ne varsa çekip almışızdır. Altlarından nehirler / ırmaklar akar. Derler ki: “Bizi buna kavuşturan Allah’a övgüler olsun! Şayet Allah (ayetlerle) bize kılavuzluk etmeseydi biz doğru yolu bulup (buraya) gelemezdik. Rabbimizin elçileri gerçeği getirmişler”. Onlara seslenildi: “İşte cennet; yaptıklarınıza karşılık size miras verildi.”

Araf 44

Cennet halkı ateş halkına seslendiler: “Biz, Rabbimizin bize vadettiğini gerçek olarak bulduk; siz de Rabbinizin vadettiğini gerçek olarak buldunuz mu?” Onlar da: “Evet” dediler. Aralarından bir çağırıcı seslendi: “Allah’ın lâneti zalimlerin üzerine olsun!

Araf 45

Onlar ki, Allah’ın yolundan alıkoyarlar onu eğriltmek isterlerdi. Onlar ahireti inkâr ederlerdi.”

Araf 46

İki taraf arasında bir perde vardır ve Arâf üzerinde de her birini yüzlerinden tanıyan, adamlar vardır. Cennet halkına: “Size selâm!” diye seslendiler. Ki onlar, henüz oraya girmemişlerdir. Ancak, arzu edip (oraya girmeyi) istemektedirler.

Araf 47

Gözleri ateş halkına doğru çevrildiği zaman: “Rabbimiz, bizi zalimler topluluğuyla birlikte kılma!” derler.

Araf 48

ARAF EHLİ kendilerini simalarından tanıdıkları, birtakım adamlara seslendiler ve dediler ki: “Çokluğunuz ve büyüklük taslamanız size bir fayda vermedi.

Araf 49

‘Allah onları hiçbir rahmete erdirmeyecek’ diye, yemin ettiğiniz kimseler bunlar mıydı? (Cennetliklere dönerek): ‘Girin cennete!’ Size korku yok, üzülmeyeceksiniz de!” (dediler).

Araf 50

Ateş halkı cennet halkına seslendiler: “Bize sudan biraz akıtın veya Allah’ın size verdiği rızıktan (biraz verin).” Onlar da derler ki: “Şüphesiz Allah onu inkârcılara haram etmiştir.”