_____________________ [*] Bu harflere huruf-u mukattaa /birbiri ile bağlantısı kesilmiş harfler denir. Bunların Nebîmize sorulmamış olması, bilinen bir anlamının olduğunu gösterir. Yoksa müşrikler bunu dillerine dolar, Nebîmizi sürekli rahatsız ederlerdi. Bununla ilgili sorular, İslam’ın Arap yarımadası dışına yayılmasından sonra başlamıştır.
Bu harflerle başlayan yirmi dokuz sureden yirmi beşinde Kur’an’a, dördünde de önemli konulara vurgu yapılıyor olmasından, onların dikkatleri toplama görevi yaptığı anlaşılır. Türkçede böyle bir kullanım yoktur.
GERÇEKTEN Firavun yeryüzünde büyüklendi. İnsanları çeşitli partilere/tarikatlara böldü. Onlardan bir grubu zayıflatmaya çalışarak, oğullarını boğazlıyor ve kadınlarını sağ bırakıyordu. Gerçekten o bozgunculardan idi.
MUSA’nın annesine (kalben) şöyle vahyettik/ilham ettik/annesini şöyle yönlendirdik: “Onu emzir. Başına bir şey gelmesinden korktuğun zaman, onu suya/nil nehrine bırak! Korkma ve üzülme! Çünkü Biz onu sana tekrar geri vereceğiz. Ve onu, gönderilen elçilerden kılacağız.
Nihayet Firavun ailesi onu aldı; kendilerine karşı çıkan biri ve üzüntü veren biri olabilir, diye düşünmediler. Gerçekten Firavun, Hâman ve ikisinin orduları, hata yaparak yanılanlar idiler!
Firavun’un karısı dedi ki: “(Bu çocuk) sana da bana da göz aydınlığı! Onu öldürmeyin. Belki bize bir faydası olur. Ya da onu evlât ediniriz.” Oysa onlar ne yaptıklarını bilmiyorlardı!
Musa’nın annesi ise gönlü bomboş olarak sabahladı. Neredeyse işi açığa vuracaktı; inananlardan olması için kalbini/duygusal zekâsını pekiştirmemiş olsaydık!
Daha önce süt verenlerin sütünü emmeyi ona engelledik. Musa’nın kızkardeşi dedi ki: “Sizin için onun bakımını üstlenecek bir aileyi göstereyim mi? Onlar ona nasihat (güzel öğretmenlik) de ederler.”
Böylelikle onu annesine geri verdik; (annesinin) gözü aydın olsun, üzülmesin ve Allah‘ın vaadinin gerçek olduğunu bilsin! Fakat onların birçoğu bilmiyorlar.
DERKEN (Musa), güçlü çağına erişip (zihnen) iyice olgunlaşınca; ona hüküm (doğru, isâbetli karar verme gücü) ve ilim verdik. İyilikte bulunanları işte böyle ödüllendiririz.
(Musa) halkının haberi olmadığı bir zamanda şehre girdi. Orada dövüşen iki adam gördü. Birisi kendi taraftarı, diğeri ise düşmanlık yapanlardandı. Kendi taraftarı olan kimse, düşmanlık yapan kimseye karşı ondan yardım istedi. Musa da diğerine (ayırmak için) bir yumruk attı, o da derhal ölüverdi. Dedi ki: “Bu (dövüş) şeytanın işindendir! Gerçekten o; apaçık, saptırıcı/saldırgan bir düşmandır!”
Korku içinde gözetleyerek şehirde sabahladı. Bir de baktı ki, dün kendisinden yardım isteyen kişi, yine kendisinden yardım istiyor. Musa ona dedi ki: “Şüphesiz sen; apaçık, azgın birisin!”
Sonunda; ikisine de (Musa ve taraftarına) düşman olan o kişiyi, yakalamak istediği zaman dedi ki: “Ey Musa! Dün bir kişiyi öldürdüğün gibi, beni de mi öldürmek istiyorsun? Sen sadece yeryüzünde bir zorba olmak istiyorsun, düzeltenlerden olmak istemiyorsun.”
Şehrin öbür ucundan koşarak bir adam geldi; “Ey Musa! İleri gelenler senin hakkında aralarında konuşuyorlar; seni öldürmek için! Hemen burayı terket! Ben sana öğüt verenlerdenim” dedi.
DERKEN Medyen suyuna varınca, suyun başında hayvanlarını sulayan bir insan topluluğu buldu. Onların gerisinde de, hayvanlarını sudan uzakta tutan iki kız gördü: “Sizin durumunuz nedir?” dedi. Dediler ki: “Çobanlar sulayıp çekilmedikçe biz sulayamayız; babamız ise çok yaşlı birisidir.”
AZ SONRA utangaç bir şekilde yürüyerek, iki kızdan birisi ona geldi. Dedi ki: “Babam seni çağırıyor; bizim için sulamanın ücretini ödeyecek.” (Musa) ona (kızların babasının yanına) geldiğinde, başından geçen olayı ona anlattı. “Korkma!” dedi. “Zalim bir kavimden kurtuldun.”
Dedi ki: “Şu iki kızımdan birini sekiz yıl (Hicecin: Hac yılı) kalarak hizmet etmen karşılığında sana nikâhlamak / seninle evlendirmek istiyorum. Eğer on yıla tamamlarsan[1] bu senin tarafından iyilik olur. Ben sana sıkıntı vermeyi istemem. İnşallah beni salihlerden bulacaksın.”
______________________ [1] Toplumsal dayanışma, uzlaşma ve barış için; zengin İş İnsanlarına veya iş yeri sahiplerine önerilir: Evlenmeye güç yetiremeyenlere iş vererek yanlarında belirli bir süre çalışmalarının karşılığı olarak, gençleri (kız-erkek) evlendirebilirler. Önce evlendirip, şu kadar yıl çalışacaklarına dair aralarında Sözleşme yapabilirler, hani gün dolmadan çekip gitmesinler diye?! Yani ev, eşya, çeyiz, düğün konusunda yardım edebilirler. Gençler de iş sahiplerine böyle bir teklif ile gidebilirler. Böylece yüzyıllardır fakirin zengine, zenginin fakire olan düşmanlığı da böylece inşaallah son bulur. Çünkü genelde kendisini evlendiren ya da evliliğine/yuva kurmasına yardım eden/vesile olan birisini adeta atası / babası gibi görme meyli vardır insanoğlu ve insankızında! Serveti böylesi faydalı işlerde kullanmayıp; yığdıkça yığmak, sonunda insanı helâke / yokoluşa götürür.
(Musa) dedi ki: “Bu seninle benim aramdadır. İki süreden hangisini yerine getirirsem getireyim bana düşmanlık yok. Allah dediğimiz / sözümüz / sözleşmemiz üzerine vekildir.”
VE MUSA sonunda süreyi tamamlayınca ailesi ile geceleyin yola çıktı. Tur’un yanında bir ateş gördü, ailesine dedi ki: “Siz oturup bekleyin ben bir ateş / enerji / ısı kaynağı gördüm. Belki ben ondan size bir haber veya ateşten (ısınabileceğiniz) bir kor getiririm. Belki böylece ısınırsınız.”
Oraya gelince mübârek yerdeki vadinin sağ yanında olan ağaç istikâmetinden (Vahiy ile / Vahiy Meleği aracılığıyla) seslenildi:[1] “Ey Musa! Şüphesiz Ben âlemlerin Rabbi Allah’ım!
_____________________ [1] Biz bu ayeti Şura 51 ‘e göre okuyoruz, şöyle ki:
~ «ALLAH’ın bir insan ile iletişim kurması / konuşması sözkonusu değildir; ancak (seçtiği elçilerle) vahiy yolu ile / içlerine ilham ederek veya bir şeyi perdeleyerek / engel koyarak ya da elçi gönderip izniyle dilediğini vahyederek / bildirerek iletişim kurar / konuşur. Şüphesiz O; yücedir, doğru hüküm/karar verendir.»
Bu ayet doğrultusunda şunu söylememiz mümkün olabilir: Allah, kesinlikle direkt kendisi (sesiyle diyelim) konuşmamıştır, diye düşünüyoruz. Eğer bizzat kendisi konuştu dersek, Şura 51’e aykırı hareket etmiş oluruz. Allah en doğrusunu biler.
Asanı at!” Onun bir yılan gibi titreşerek hareket ettiğini görünce, geriye bakmadan arkasını dönüp kaçtı. “Ey Musa! Dön ve korkma! Şüphesiz sen güvende olanlardansın.
Elini koynuna sok, kusursuz bir halde bembeyaz olarak çıksın. Ve korkudan (açılan) kollarını kendine çek. İşte bu ikisi, Rabbinden iki delildir. Firavun ve onun ileri gelen adamlarına! Çünkü onlar yoldan çıkan bir kavim olmuşlardır.”
Kardeşim Harun; dil bakımından benden daha düzgün konuşur. Onu da beni doğrulayan bir yardımcı olarak, benimle beraber gönder. Çünkü ben, beni yalanlamalarından korkuyorum.”
Allah buyurdu ki: “Pazunu (senin arkanı kardeşinle destekleyerek) kuvvetlendireceğiz. Size (öyle) bir güç vereceğiz ki, ayetlerimiz sayesinde size (arkanızdan) yetişip erişemeyecekler. Siz ikiniz ve ikinize tabi olan kimseler galip geleceksiniz.”
MUSA onlara açık açık ayetlerimizle gelince dediler ki: “Bu uydurulmuş bir büyüden / sihirden başka bir şey değildir. Biz bunu önceki atalarımızdan duymadık.”
Musa dedi ki: “Rabbim kendisinden bir hidâyetle gelenin kim olduğunu ve bu dünya evinin / hayatının sonunun[1] kime ait olacağını en iyi bilendir. Şüphesiz zalimler kazançlı çıkmazlar.”
______________________ [1] Dünyada nihai zaferin ya da dünya hayatının sonunda kimin kazançlı çıkacağını.
Firavun dedi ki: “Ey ileri gelenler! Sizin için benden başka bir ilâh olduğunu bilmiyorum! Ey Hâman! Benim için çamurun üzerinde bir ateş yak ta[6] yüksekçe bir kule yap. Belki ben Musa’nın İlâhı’na çıkar ulaşırım! Çünkü ben onun yalancılardan olduğunu sanıyorum / düşünüyorum.”
Bu dünyada (zulümlerinden dolayı) onları rahmetinden uzaklaştırdı/peşlerine lânet (huzursuzluk) taktı, (bundan dolayı kâfirler bu dünyada asla) huzur bulamadılar! Kıyâmet gününde ise onlar aşağılananlardan olacaklardır.
HİÇ KUŞKUSUZ Biz Musa’ya kitabı verdik, önceki (zalim) nesilleri helâk ettikten sonra; insanları bilinçlendirici, yol gösterici ve rahmet olarak!.. Belki düşünüp öğüt alırlar.
Bilakis birçok nesiller yarattık da, üzerlerinden nice ömürler geçti. Sen Medyen halkı arasında da oturmuş değildin ki, ayetlerimizi onlara okuyasın. Ancak (bu haberleri sana) gönderen Biziz.
(Musa’ya) seslendiğimiz zaman, sen Tur’un yanında da değildin. Ancak Rabbin’den bir rahmet olarak senden önce kendilerine, bir uyarıcı gelmemiş olan toplumu uyarmak için! Belki düşünüp öğüt alırlar!..
Kendi elleriyle yaptıkları yüzünden, onlara bir musibet isabet ettiğinde: “Rabbimiz! Ne olurdu bize bir elçi göndersen de ayetlerine tabi olsak ve müminlerden olsak” diyorlar.
ONLARA katımızdan gerçek geldiği zaman: “Musa’ya verilenlerin eşi / benzeri / aynısı buna da verilmeli değil mi?” dediler. Oysa daha önce Musa’ya verileni inkâr etmemişler miydi? “Birbirini destekleyen iki sihir / öğreti” dediler. “Ve biz hepsini inkâr ederiz“ dediler.
Yok eğer sana cevap veremezlerse artık bil ki, onlar kendi arzularına / hevâlarına / kendi yanlarından ürettikleri teorilerine uyuyorlar. Kendi keyfine uyan / hevâsını ilâh edinen kimseden daha sapık kim olabilir? Allah’tan bir yol gösterici olmadan doğru yol nasıl bulunacak? Şüphesiz ki Allah, zalim kavme huzur vermez.