Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla.

Sebe 1

EN GÜZEL ÖVGÜLER; göklerdeki ve yeryüzündeki şeyler kendisine ait olan Allah’a mahsustur! Ahirette de övgü O’na aittir. O doğru hüküm / isâbetli karar verendir, her şeyden de haberdardır.

Sebe 2

O; yeryüzünün içine gireni, ondan çıkanı, gökyüzünden ineni ve oraya çıkıp yükseleni bilir! O esirgeyendir, bağışlayandır.

Sebe 3

İNKÂR EDENLER dediler ki: “Kıyâmet saati bize gelmez.” De ki: “Kesinlikle öyle değil! Gaybı bilen Rabbime ant olsun ki, o size mutlaka gelecektir.” O’ndan zerre miktarınca bir şey gizli kalmaz; ne göklerde ve ne de yeryüzünde! Ne bundan daha küçük ve ne de daha büyük bir şey yoktur ki; apaçık bir kitaba yazılıyor olmasın.[1]

______________________
[1] Ayrıca bkz. diğer ayetler ile de karşılaştırınız; Kaf: 1718; Yasin: 61; Hud: 6, Hicr: 4; En’am: 160-164 arası.

Sebe 4

Ki inanan ve salih amel/hayata katkı sağlayanları/faydalı işleri en iyi şekilde yapanları ödüllendirsin. İşte onlar, onlar için bir bağışlanma ve bol bol güzel bir rızık vardır.

Sebe 5

Ayetlerimizi âciz bırakmak için koşuşup duranlara gelince, işte bunlara da en çirkininden acıklı bir azap vardır.

Sebe 6

BİLİM ADAMLARI/gerçekleri araştıranlar, Rabbinden sana indirilenin, gerçeğin ta kendisi olduğunu bulurlar. Ve O üstün ve övgüye lâyık olanın yoluna ilettiğini de!..

Sebe 7

Gerçekleri bildiği halde gizleyenler dediler ki; “Siz tamamen dağılıp parçalandıktan sonra, yepyeni bir yaratılışla yeniden dirileceğinizi size haber veren bir adamı gösterelim mi?

Sebe 8

O, yalan yere Allah’a iftira mı ediyor? Yoksa kendisinde bir mecnunluk/cinlenmişlik/delilik/akıl hastalığı mı var?” Aksine, ahirete inanmayan kimseler; azapta ve uzak bir sapkınlık içindedirler.

Sebe 9

Onlar gökten ve yerden, önlerinde ve arkalarında bulunanı görmediler mi? Dilersek, onları yere batırırız veya üzerlerine gökyüzünden parçalar düşürürüz! Şüphesiz bunda kulluğa yönelen herkes için ibretler vardır!

Sebe 10

VE ANT OLSUN Biz Davud’a katımızdan bir iyilik verdik. “Ey dağlar! Siz de onunla birlikte yankılanın! Ve ey kuşlar tesbih edin / anın”. Ve (teknik olarak) demiri yumuşatmayı ona öğrettik.[1]

______________________
[1] Demiri yumuşatma: “Isıtma tekniğini öğrettik”.

Sebe 11

“Geniş zırhlar yap; titiz, biçimli ve ölçülü yap. Ve hepiniz yararlı bir iş yapın. Şüphesiz Ben, yaptıklarınızı görmekteyim.”

Sebe 12

SÜLEYMAN’a da sabah gidişi bir aylık yol alan, akşam dönüşü de bir aylık yol alan rüzgârı vermiştik! Ve katranı/ham petrol kaynağını da onun için sel gibi akıttık. Cinlerden bir kısmı da, Rabbinin izniyle, onun emrinde çalışırlardı. Onlardan hangisi emrimizden yan çizerse, kendisine alevli ateş azabından tattırırdık.

Sebe 13

Onlar onun için ne dilerse yaparlardı; kaleler/saraylar, şekil verilmiş eşyalar/heykeller, havuzlar gibi geniş çanaklar ve yerinden kalkmayan sabit kazanlar! “Ey Davud ailesi! Şükür olarak çalışın/iyi iş yapın!” Kullarımdan bir kısmı şükrediyor!

Sebe 14

SONUNDA ölümüne hükmettiğimizde cinlerden onun ölümünü onlara gösteren olmadı; ancak onun değneğini bir yer canlısı (dabbe)[1] kemiriyordu. Nihayet (Süleyman yere) yığılınca cinler açıkça anladılar. Eğer cinler gaybı / geleceği bilmiş olsalardı böylesine aşağılayıcı azap[2] içinde yaşamazlardı!

______________________
[1] Buradaki anlamı ağaç yiyen kurt manâsındadır. Bkz. Neml: 82. ayet ve dipnotunda ise ‘dabbe’ kâfirlere şahitlik edecek bir varlık anlamındadır. (Allahu alem sorgu meleği olabilir). Yani; “dabbe” geçtiği yere göre ‘anlam’ kazanmıştır.

[2] Burada vurgulanmak istenen Allah-u âlem; cinler gaybı bilselerdi her şeyden önce kendi durumlarını iyileştirirlerdi, olmalıdır! Bugün de ‘gaybı bildiklerini’ iddia edenlere “apaçık” bir uyarı ve gönderme vardır! Kendilerinden en ufak rahatsızlığı bile savamayan, bir damla meniden yaratılan insanın (özellikle tasavvufta şeyhler ve güya evliyanın) gayba dair yaptıkları iddialar çok sapkınca!

Sebe 15

ANT OLSUN Kİ; Sebe halkının meskenlerinde bir ibret vardı. Biri sağdan, diğeri soldan, iki bahçeleri vardı. “Rabbinizin rızkından yiyin ve O’na şükredin. Tertemiz hoş bir belde ve çok bağışlayan bir Rabb!”

Sebe 16

Ama onlar yine de yüz çevirdiler. Biz de derhal üzerlerine arim selini[1] gönderdik. Onların o iki bahçesini; buruk yemişli, acı ılgınlı ve biraz da sedir ağacı bulunan iki bahçeye çevirdik.

______________________
[1] Arim seli; barajın yıkılması sonucu oluşan sel, Yemen’de büyük bir yıkıma sebep olmuştur.

Sebe 17

Nankörlük ettiklerinden dolayı, onları işte böyle cezalandırdık. Biz, nankörlerden başkasını cezalandırır mıyız hiç?!

Sebe 18

Onların yurdu ile içlerini bereketli kıldığımız kentler arasında, açıkça görülen sırt sırta vermiş kentler oluşturmuştuk. Ve aralarında geliş-gidişler takdir edip belirlemiştik. “Oralarda geceleri ve gündüzleri, güven içinde gezin dolaşın!” (dedik).

Sebe 19

“Rabbimiz seferlerimizin arasındaki mesafeyi uzat” dediler. (Ülkelerini genişletmek için fetihlere giriştiler). Böylece kendilerine zulmettiler. Biz de onları (çok eski çağlardan beri kuşaktan kuşağa aktarılagelmiş) efsanelere çevirdik ve onları darmadağın ettik! Şüphesiz bunda ibretler vardır. Çok sabreden, çok şükreden herkes için!

Sebe 20

Gerçek şu ki, İblisin onlarla ilgili zannı doğru çıktı! Onlar ona uydular. Müminlerden / inananlardan bir topluluk dışında!

Sebe 21

Oysa onun onlar üzerinde hiçbir zorlayıcı gücü yoktu! Ancak Biz; ahirete inanan kişiyi ondan kuşku duyan kişiden ayırıp göstermek (ve yaptıklarının karşılığını / hak ettiklerini vermek) için böyle yaptık (insana özgürlük verdik). Gerçekten Rabbin her şeyi koruyup gözeticidir.

Sebe 22

DE Kİ: “Allah dışında bir şey sandığınız o şeyleri çağırın! Onlar zerre ağırlığınca bir şeye sahip değildirler, ne göklerde ve ne de yerde!.. Onların orada hiçbir ortaklıkları / yetkileri yoktur. Ve O’nun onlardan hiçbir yardımcısı da yoktur.”

Sebe 23

O’nun katında kendisine izin verdiği kimseden başkasının şefaati (dünyada iken her şeyi kaydeden meleklerin doğru ve yanlış işler için yaptıkları şahitliklerinden başka -dünyada iken- hiç kimsenin şahitliği) fayda vermez. Nihayet onların kalplerinden korku giderilince: (Aralarında birbirlerine); “Rabbiniz ne buyurdu?” derler. (Diğerleri ise); “Gerçeği!” derler. O; tek yüce olandır, tek büyük olandır!

Sebe 24

De ki: “Göklerden ve yerden sizi kim rızıklandırıyor?” De ki: “Allah!” “O halde ya biz, yahut da siz doğru yol üzerindeyiz veya apaçık bir sapkınlık içinde!”

Sebe 25

De ki: “Bizim işlediğimiz suçlardan siz sorumlu olacak değilsiniz. Sizin yaptıklarınızdan da biz sorguya çekilmeyeceğiz.”

Sebe 26

De ki: “Rabbimiz hepimizi bir araya toplayacak. Sonra hak / gerçek ile aramızı ayıracaktır. O ki; en doğru şekilde hak ile açan / ayıran ve her şeyi bilendir.”

Sebe 27

De ki: “Bana gösterin, O’nun yanında ortaklar / yetkili sandıklarınızı?! Kesinlikle öyle sizin sandığınız gibi değil?! Aksine, O Allah; üstündür, her şeye hükmedendir / her şey üzerinde isâbetli karar verendir!”

Sebe 28

BİZ SENİ bütün insanlar için ancak bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Ama, insanların birçoğu bilmek için araştırma yapmıyor.

Sebe 29

Diyorlar ki: “Eğer doğru sözlüler iseniz bu tehdit ne zamanmış?”

Sebe 30

De ki: “Sizin için bir gün olur ki; siz ondan, ne bir saat geri kalabilirsiniz, ne de ileri alınabilirsiniz.”

Sebe 31

İNKÂR EDEN KİŞİLER dediler ki: “Biz bu Kur’an’a ve ondan öncekilere asla inanmayacağız.” Sen o zalimleri Rablerinin huzurunda tutuklanmış halde, birbirlerine söz atıp dururlarken bir görsen! Zayıf düşürülenler büyüklük taslayanlara derler ki: “Eğer siz olmasaydınız, elbette biz inanan kişiler olurduk.”

Sebe 32

Büyüklük taslayanlar da horlanıp zayıf düşürülenlere dediler ki: “Size geldikten sonra, hidayetten (doğru yoldan) sizi, biz mi çevirdik/engelledik? Zaten kendiniz suçlular idiniz.”

Sebe 33

Zayıf düşürülenler de büyüklük taslayanlara dediler ki: “Hayır, öyle değil! Gece ve gündüz tuzak planlıyordunuz! O zaman; siz bize Allah’ı inkâr etmemizi, O’na ortaklar edinmemizi emrediyordunuz.” Azabı gördüklerinde pişmanlıklarını içlerinde gizlediler. Biz de nankör kimselerin boyunlarına demir halkalar geçirdik. Ancak yapıp ettikleriyle cezalandırılmıyorlar mı?

Sebe 34

HANGİ ÜLKEYE bir uyarıcı göndermiş isek, oranın servetle şımarmış kişileri: “Biz, sizin kendisiyle gönderilmiş olduğunuz şeyi, inkâr edenleriz” demişlerdir.

Sebe 35

Dediler ki: “Biz malca ve evlâtça daha çoğuz, bizler azaba uğratılacak değiliz.”

Sebe 36

De ki: “Şüphesiz Rabbim, rızkı (besinleri yaratışını) dilediğine genişletip yayar, dilediğine de kısıtlar. Ancak insanların birçoğu bilmiyor.”

Sebe 37

NE MALLARINIZ ne de oğullarınız katımızda size bir yakınlık sağlamaz. İman edenler ve salih amel/hayata katkı sağlayanlar/faydalı işleri en iyi şekilde yapanlar hariç! İşte bunlar için yapmış olduklarının kat kat fazlası mükâfat vardır. Ve onlar seçkin odalarda güven içindedirler.

Sebe 38

Ayetlerimizi aciz/etkisiz kılmak için koşturanlara gelince; işte onlar da azabın içinde hazır bulundurulacaklardır.

Sebe 39

De ki: “Rabbim rızkı (tabiata koyduğu kurallara uygun olarak) kullarından dilediğine genişletip yayar (fazlasıyla yaratır) ve (bazen de) dilediğine kısıtlar / daraltır. Başkalarına her ne verirseniz, ‘O (Allah)’; onun yerini daima doldurur. O rızık verenlerin en hayırlısıdır.”

Sebe 40

O GÜN onların hepsini bir araya toplayacak sonra meleklere buyuracak: “Bunlar mı size kulluk ediyorlardı / sizlerin etrafında toplanıyorlardı?!”

Sebe 41

Derler ki: “Seni tenzih ederiz / Sen yücesin! Bizim velimiz / dostumuz / koruyup gözeticimiz onlar değil yalnız Sensin! Kesinlikle onlar, cinlere (görmedikleri varlıklara) sığınıyor / etraflarında toplanıp kulluk ederek yüceltiyorlardı! Birçoğu onlara iman edicilerdi.”

Sebe 42

Artık bugün bir kısmınızın bir kısmınıza fayda sağlamaya ve zarar vermeye gücü yetmez. Zulmedenlere: “Yalanlamış olduğunuz ateş azabını tadın!” deriz.

Sebe 43

ONLARA apaçık ayetlerimiz okunduğu zaman; “Bu sizi atalarınızın taptıklarından / etrafında toplanıp kulluk ettiklerinden çevirmek isteyen bir adamdan başkası değildir” dediler. Ve dediler ki: “Bu uydurulmuş bir iftiradan başkası değildir.” Ve yine kendilerine geldiği zaman gerçeği inkâr edenler: “Bu apaçık bir büyüden başka bir şey değildir” derler.

Sebe 44

Halbuki Biz onlara, ders alacakları kitaplar vermemiştik. Ve onlara, senden önce de bir uyarıcı göndermemiştik.

Sebe 45

Onlardan öncekiler de yalanladılar. Ve verdiklerimizin onda birine ulaşamamışlardır! Yine de elçilerimi yalanladılar. Peki, Benim azabım nasıl oldu?

Sebe 46

DE Kİ: “Size bir tek öğüt vereyim: Allah için ikişer ikişer ve teker teker kalkın sonra iyice düşünün! Arkadaşınızda (ki onu çok iyi tanıyorsunuz) bir mecnunluk / onda cinlenmişlik / akıl hastalığı / cinlerin musallat olma ihtimali dahi yoktur (bu sadece sizin iddianızdır!) O sizin için şiddetli bir azabın öncesinde bir uyarıcıdır ancak.”

Sebe 47

De ki: “Ben, sizden hiçbir ücret istemedim o sizin olsun. Benim ücretim sadece Allah’a aittir. O, herşey üzerinde şahittir.”

Sebe 48

De ki: “Şüphesiz benim Rabbim; bâtılı/yalanı ‘gerçek/hak ile’ açığa çıkarır. Bütün gaybları/açıkça görülmeyenleri en iyi bilendir.”

Sebe 49

De ki; “Hak olan/gerçek geldi; artık bâtıl/yalan ne yeniden başlar ve ne de geri gelir.”

Sebe 50

De ki: “Eğer (sizin iddia ettiğiniz gibi) saparsam ancak kendi aleyhime sapmış olurum. Eğer doğru yolu bulursam bu Rabbimin bana lütfu / vahyettiği (Kur’an) ile olmuştur! Şüphesiz O işitendir, yakındır.”