Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla.

Taha 1

Ta. Ha.[*]

_____________________
[*] Bu harflere huruf-u mukattaa /birbiri ile bağlantısı kesilmiş harfler denir. Bunların Nebîmize sorulmamış olması, bilinen bir anlamının olduğunu gösterir. Yoksa müşrikler bunu dillerine dolar, Nebîmizi sürekli rahatsız ederlerdi. Bununla ilgili sorular, İslam’ın Arap yarımadası dışına yayılmasından sonra başlamıştır.

Bu harflerle başlayan yirmi dokuz sureden yirmi beşinde Kur’an’a, dördünde de önemli konulara vurgu yapılıyor olmasından, onların dikkatleri toplama görevi yaptığı anlaşılır. Türkçede böyle bir kullanım yoktur.

Taha 2

(EY MUHAMMED/VE EY İNSAN!) Kur’an’ı sana/size zorluk çekmen[iz] için indirmedik/aktarmadık/anlatmadık![1]

_____________________
[1] Kur’an’ın bu vb. şekilde gelen ayetlerine dikkat ederseniz, direkt muhatap Muhammed as.’dır! Ancak insanlar bu ayet Nebi Muhammed as.’a inmiş deyip görmezlikten gelebilir, üzerine alınmayabilir diye düşünerek, parantez içlerinde kendilerini de kuşatıcı olmasını sağladık. Şu bilinmelidir ki, bütün ayetler öncelikle Muhammed as.’a muhataf almakla birlikte bütün insanları da kapsayıcıdır.

Taha 3

Ancak korkan kimse için bir öğüt olarak indirdik.

Taha 4

Yeryüzünü ve yüce gökleri yaratan tarafından indirilmedir.

Taha 5

Rahman; Arş[1] dahil tüm kâinata (yönetim) sistemini kurmuştur.

______________________
[1] Bir benzetme yapacak olursak: Dünya, Galeksilerin içinde, çöldeki kum tanesi kadar kalıyor. Galeksiler; arşın büyüklüğü karşısında çöldeki kum tanesi kadar kalıyor. Allah arşın yükseğinde; arşı, galeksileri ve yerleri yönetiyor. Allah’ın zatı (kendisi) yerlerin, göklerin ve arşın yükseğinde. Gözlerin, aletlerin ona ulaşması olanaksız. Arşın yükseğinden sonra – (eksi) ve + (artı) sonsuz geliyor. Ezeliyet ve ebediyet. Zaman, mekân yok.

Taha 6

Göklerde ve yeryüzündekiler, ikisi arasında olanlar ve nemli toprağın altında bulunanlar O’nundur.

Taha 7

Sesini yükseltsen de yükseltmesen de şüphesiz O, gönlünde sakladığını da bilir, hatta daha gizlisini de…

Taha 8

Allah ki, O’ndan başka İlâh/Tanrı yoktur. En güzel isimler O’na aittir.

Taha 9

MUSA’NIN haberi sana ulaştı mı?

Taha 10

Hani o bir ateş görmüştü, ailesine dedi ki: “Siz durup bekleyin ben bir ateş / çok parlak bir ışık gördüm; belki ondan size bir kor / ışık / enerji getiririm veya (etrafına ışık saçan o) ateşin yanında hidâyet eden / doğru yolu gösterip ileten / bir rehber bulurum.”

Taha 11

O, ateşin yanına (miraca yükseltileceği mekâna) geldiği zaman;[1] “Ey Musa!” diye seslenildi:

_____________________
[1] Parantez içerisinde dikkat ederseniz ‘miraca yükteltileceği’ dedik, bizim görüşümüz (Allah daha iyi bilir) bu olay Musa as.’ın Vahiy ile muhatap kılındığı MİRÂCI (Rabbine / Rabbinin katına yükseltildiği) olabilir.

Taha 12

“Şüphesiz Ben, Ben senin Rabbinim! (Rabbinin huzurundasın) ayakkabılarını çıkar, çünkü sen (katımızda kutsal kılınmış Tur Dağı eteklerinde bulunan) Mukaddes Vadi’de Tuvâ’dasın.

_____________________
[1] Musa as.’a vahiy almadan önce hazırlık yapması önerilmektedir. Tuva’ya mukaddes denilmesi Musa as.’a orada seslenilmesi / vahyedilmesindendir diye düşünüyor ve bu ayeti böyle okuyorum. En doğrusunu Allah bilir.

Taha 13

Ben seni seçtim, şimdi sen vahyedilecekleri dinle!

Taha 14

Şüphesiz Ben, Ben Allah’ım! Benden başka (sevk edip yöneten) İlâh yoktur, öyleyse yalnız Bana kul ol! İyi bil, Beni zikretmek/Beni hatırlamak (emirlerimle birlikte): Namazı gereği gibi kılmak[Kur’an’ı anlayarak sürekli okumak]tır.

Taha 15

Kıyamet saati muhakkak gelecektir. Ben onu[n gelip çatma zamanını] gizli tutuyorum, ki herkes yaptığının karşılığını bulsun!

Taha 16

Öyleyse ona (kıyamet saatinin geleceğine) inanmayan ve dürtülerine / isteklerine / nefsine uyan kimse, sakın seni ondan (ona / saate inanmaktan) alıkoymasın, yoksa mahvolursun.

Taha 17

SAĞ ELİNDEKİ nedir, Ey Musa?

Taha 18

Dedi ki: “O benim asamdır; ona dayanırım, onunla davarlarıma yaprak silkelerim. Onun bana başka yararları da vardır.”

Taha 19

Allah dedi ki: “Onu yere at, Ey Musa!”

Taha 20

Onu yere attı, bir de ne görsün, koşan bir yılan oluverdi!

Taha 21

(Allah) dedi ki: “Onu al ve korkma; onu ilk durumuna döndüreceğiz.

Taha 22

ELİNİ koltuğunun altına sok, bir leke/kusur olmaksızın bembeyaz çıksın; başka bir ayet/mucize olarak!

Taha 23

Öyle ki, büyük ayetlerimizden birini sana gösterelim.

Taha 24

Firavun’a git. Çünkü o, iyice azmıştır.”

Taha 25

“RABBİM!” dedi. “Göğsümü bana aç.[1]

______________________
[1] İleride gelecek ayetler okunduğunda bu ayeti daha iyi anlayacağız. Neden bu sekilde bir istekte bulunuyor Musa as.?! O toplumun üzerinde işlediği bir suç var ve tutuklanıp yargılanmaktan endişe ediyor. Göğsü daralıyor, heyecandan / endişeden adeta dili tutuluyor / konuşamıyor; bu durum her insanda olur. Buradan yola çıkarak Musa as. ‘a kekeme demek doğru değildir. Bu görüş geleneksel bilgiden kaynaklıdır, bir tutarlılığı yoktur. Musa as. ile ilgili Firavun’un elinde büyük bir delil olur ki, Allah Nebi / Rasûlleri karşısında hiçkimseye böyle bir delil vermez, vermemiştir Ayetlerden anladığımız kadarıyla. Bkz. Şura 13 ve 14. Ayetleri okuyunuz.

Taha 26

İşimi bana kolaylaştır.

Taha 27

Ve dilimden düğümü çöz ki;

______________________
[1] Burada geleneksel anlayıştan (müktesebattan) dolayı: “Düzgün konuşamıyorum, dilimde sorun var, kekemeyim” gibi meallendirilmiştir. Oysa şimdi ben Firavuna gittiğim zaman bu suçumdan dolayı görevimi gereği gibi yerine getiremeyebilirim, endişesinden dolayı Kardeşi Harun’a da görev verilmesini talep eder. Ancak Firavun’un karşısına çıktığı zaman (yüklendiği vahiyden / sorumluluktan sebep) endişe ettiği şeyin üzerinden kalktığını bizler ayetlerden görürüz. Velev ki, kekeme bir Nebi / Rasûl olmuş olsaydı Firavun’un onu küçümseyerek ilk diyeceği şey: “Git te Rabbin senin önce kekemeliğini ortadan kaldırsın, öyle karşıma gel” olurdu. Allah seçtiği Nebi ve Rasûllerden olan kullarını (Rabbimiz cümlesine selâmlarımızı iletsin) insan olarak diğer insanlar tarafından gözlendiğinde adeta birer melek gibi algılıyorlardı. Yusuf as.’a hatta kadınlar bu bir beşer olamaz, adeta bir melek diye kendi aralarında konuşmuşlardır. Bu bir insan demiyorlar, beşer diyorlar dikkat edilirse?! İnsanüstü bir varlık, sanka melek gibi anlamında! Şura 13 ve 14. Ayetleri okuyunuz.

Taha 28

sözümü anlayıp kavrasınlar.[1]

______________________
[1] Burada geleneksel anlayıştan (müktesebattan) dolayı: “Düzgün konuşamıyorum, dilimde sorun var, kekemeyim” gibi meallendirilmiştir. Oysa şimdi ben Firavuna gittiğim zaman bu suçumdan dolayı görevimi gereği gibi yerine getiremeyebilirim, endişesinden dolayı Kardeşi Harun’a da görev verilmesini talep eder. Ancak Firavun’un karşısına çıktığı zaman (yüklendiği vahiyden / sorumluluktan sebep) endişe ettiği şeyin üzerinden kalktığını bizler ayetlerden görürüz. Velev ki, kekeme bir Nebi / Rasûl olmuş olsaydı Firavun’un onu küçümseyerek ilk diyeceği şey: “Git te Rabbin senin önce kekemeliğini ortadan kaldırsın, öyle karşıma gel” olurdu. Şura 13 ve 14. Ayetleri burada okuyunuz.

Taha 29

Ailemden bana bir yardımcı ver:

Taha 31

Beni onunla destekleyip sırtımı / arkamı güçlendir.

Taha 33

Böylece, Seni çokça ululayalım/tesbih edelim.

Taha 35

Şüphesiz Sen, bizi görensin!”

Taha 36

(Allah) dedi ki: “Sana istediğin verildi, Ey Musa!”

Taha 37

“ANT OLSUN, başka bir kere daha sana lütufta bulunmuştuk.

Taha 38

Hani vahyedileni annene vahyetmiştik:

Taha 39

‘Onu sandığa koy, akıntıya/suya bırak ki, su onu sahile atsın. Bana ve ona düşman olan onu alsın.’ Üzerine Benden bir sevgi koydum, gözetimimde yetiştirilmen için.

Taha 40

Hani kızkardeşin geziniyordu!.. ‘Ona bakacak birisini size göstereyim mi?’ diyordu. Böylece gözü aydın olsun ve üzülmesin diye seni annene geri verdik. Sen birini kazara katletmiştin[1] / ölümüne sebep olmuştun da seni gamdan kurtarmıştık. Açığa çıkaracak olaylarla (yaptıklarınla) seni açığa çıkarmıştık. Medyen halkı içinde de yıllarca kaldın. Sonra belirlenmiş bir vakitte buraya geldin Ey Musa!

Taha 41

Seni kendim için seçtim.”

Taha 42

“SEN ve kardeşin ayetlerimle gidin ve Beni anmakta/dile getirmekte gevşeklik etmeyin/çekinmeyin!

Taha 43

İkiniz Firavun’a gidin. Çünkü o, iyice azmıştır.

Taha 44

Ona yumuşak (kalbine/duygusal zekâsına tesir edecek) uygun söz söyleyin! Belki o düşünüp öğüt alır veya korkup sakınır.”

Taha 45

Dediler ki: “Rabbimiz! Onun bize saldırmasından, yahut azgınlık yapmasından korkuyoruz.”

Taha 46

(Allah) buyurdu ki: “Korkmayın! Çünkü Ben ikinizle beraberim, işitirim ve görürüm.”

Taha 47

Haydi ona gidin ve deyin ki: “Gerçekten biz Rabbinin iki elçisiyiz. İsrailoğulları’nı bizimle birlikte gönder, onlara azap etme. Sana Rabbinden bir ayet/mesaj getirdik; ’Doğru yola tâbi olan kimseye selâm olsun!’

Taha 48

Gerçekten bize vahyolundu ki; yalanlayan ve yüz çeviren kimseye azap edilecektir.”

Taha 49

(FİRAVUN) dedi ki: “O halde sizin Rabbiniz kim ey Musa?”

Taha 50

Dedi ki: “Rabbimiz herşeye (bütün canlılara), yaratılışını (uygun suretini) verendir. Sonra (gönderdiği rehber ile) doğru yolu gösterendir.”