Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla.
DE Kİ: “Bana vahyolundu / bildirildi ki; cinlerden (metafizik / görmediğiniz varlıklardan) bir topluluk dinlediler ve sonra: ‘Doğrusu bizi hayrete düşüren bir Kur’an işittik’ dediler.”
______________________
[*] Cin Suresi: Metafizik/görünmeyen varlıklar suresi.
“O, doğruya iletiyor, biz de ona iman ettik. Rabbimize hiç kimseyi ortak koşmayacağız.
Muhakkak ki, Rabbimizin şanı çok yücedir. O, eş ve çocuk edinmemiştir.[1]
______________________
[1] İhlas 3: “O, baba değildir ve evlât da değildir!”
Meğerse bizim sefih (peşinden gittiğimiz [iblisin/şeytanın adamlarından] şeyh, evliyâ, ilim erbabı, din adamları) Allah hakkında saçma sapan şeyler söylüyormuş.[*]
______________________
[*] Buradan yola çıkarak şu gerçeği anlayabiliriz: Gerek cinden ve gerekse insandan olan İblise (bu onun gerçek ismi) / Şeytana (sonradan aldığı sıfat, bu sıfatı bizzat Allah vermiştir) tabi olanların tarzı / yöntemi Allah’ın söylemediği şeyleri insanlara dinden göstermiş olmalarıdır?! İblis; kötülüğün / kötülerin / şeytanların babasıdır, kötülüğün temsilcisidir. Allah; ne söyledi ise onu mutlaka vahiy ile delillendirmiştir. Her Nebiye gönderdiği vahiyler (sayfalar, kitaplar) aracılığı ile de kayıt altına almıştır, diye düşünüyorum. Kur’an’da olmayan bir şeyin varlığını, dinde oluşunu iddia etmek Allah’a ve o gönderilen Nebilere birer iftiradır.
Oysa biz, insanların ve cinlerin Allah hakkında yalan söylemeyeceklerini sanmışız.
GERÇEK şu ki; insanlardan birtakım adamlar, cinlerden (görmedikleri varlıklardan) birtakım adamlara sığınır gibi yapıyorlar da onların kibir ve azgınlıkları artıyordu.[1]
______________________
[1] İslâm öncesi cahiliye döneminde Araplar, vadilerin ve harap yerlerin, cinlerin tasarrufunda olduklarına inanırlar; bu gibi yerlerden geçerken: “Biz bu vadinin sahibi olan cine sığınırız, o bizi her türlü afetten korusun” derlerdi. Yine cinlerin zarar ve fayda vereceğine inanırlardı. Bu inançları kendi azgınlıklarını arttırıyordu. Halbuki cinlerin insanlarla manevi veya fizikî hiçbir alâkaları yoktur. Fayda ve zarar veremezler. İnsan üzerinde hiçbir etkileri de yoktur. Cin çarpması diye bir şey yoktur. Cin insana çarpamaz. Bunlar İslâm öncesi kâhinlerden gelen; vahiy, akıl ve bilim dışı safsatalardır. İşte Kur’an bu hurafeleri reddediyor. Cinciliği ve muskacılığı yasaklıyor. Hastalık ve şifa yalnız Allah’tandır.
Onlar da, sizin sandığınız gibi; Allah’ın hiç kimseyi diriltmeyeceğini sanmışlardı.
Doğrusu biz göğe dokunmak istedik de onu sert bekçilerle ve alevlerle dolu bulduk.
Oysa biz onun dinlemeye mahsus yerlerinde otururduk. Ancak şimdi kim dinleyecek (oradan bilgi alacak / kapacak) olsa kendisini gözetleyip izleyen (parçalayarak yok edip vuracak füze) bir alev topu (füze) bulur.
Doğrusu biz bilmiyoruz; bununla yeryüzündeki kimselere bir şer mi istenildi, yoksa; Rableri kendileri için doğruya ulaştıran bir hayır mı diledi?
ŞÜPHESİZ bizden salihler de var, bundan aşağı olanlar da var. Biz çeşit çeşit tarikatlara/yollara ayrılmışız.
Doğrusu biz, yeryüzünde Allah’ı âciz bırakamayacağımızı anladık. Ve kaçsak da O’ndan asla kurtulamayacağımızı anladık.
Hidâyeti (yol gösterici olan Vahyi/Ayetleri/Kur’an’ı) işitince O’na iman ettik. Kim Rabbine iman ederse (hak ettiği konuda) eksik verilmesinden ve zillete düşmekten korkmaz artık.
Doğrusu bizler; bizden müslümanlar/teslim olanlar da var, sapıtıp zulmedenler de var. Kim müslüman/teslim olursa işte onlar doğru yolu araştırarak (Allah’a) yönelmiş olanlardır.
Sapıtıp zulmedenlere gelince, onlar cehenneme odun oldular.”
“EĞER onlar, doğru yol üzerinde şaşmadan gidecek olurlarsa, elbette onlara bol su/rızık vereceğiz”.
Ki onlara, bununla yaptıklarının karşılığını veriyoruz! Kim Rabbinin hatırlatmasından yüz çevirirse, onu gittikçe artan çetin bir azaba uğratır.
Şüphesiz mescitler Allah içindir. O halde, Allah ile birlikte başka birisine yalvarmayın/dua etmeyin.
Allah’ın kulu O’na ibadet/dua etmek için ne zaman kalksa; neredeyse hep birlikte etrafını sararak üzerine çullanacaklardı!
DE Kİ: ”Ben yalnız Rabbime yalvarırım, hiç kimseyi O’na ortak koşmam”.
De ki: “Doğrusu ben size bir zarar ve bir fayda verme gücüne sahip değilim.”
De ki: “Hiç kimse beni Allah’a karşı koruyamaz ve ben O’ndan başka sığınak da bulamam!
(Benim görevim) Allah’tan gelen vahyi (Kur’an’ı) ve O’nun mesajlarını (sizlere) iletmektir/ulaştırmaktır”. Kim Allah’a ve elçisine isyan ederse ona muhakkak ki, içinde sonsuz olarak kalacakları cehennem ateşi vardır.
SONUNDA vadolundukları şeyi gördükleri zaman, yardımcısı en zayıf ve sayıca en az olanın kim olduğunu yakında bilecekler!
De ki: “Size vadolunan şey (kıyamet) yakın mıdır? Yoksa Rabbim onu uzun süreli mi kılmıştır? Ben bilemem!”
O gaybı bilendir, hiç kimseye gaybını açıklamaz.
Ancak seçtiği elçiden razı olması müstesna! Çünkü O (Allah), onların/elçilerin önünü ve arkasını gözetlemek için gözcüler (semavî güçler) gönderir.[1]
______________________
[1] Bu ifade; her Nebi ve Rasûl’ün Allah tarafından ilâhi vahiyle onurlandırılmanın, hayatında bilebildiği yahut bilgisi dışındaki bütün endişelerden ruhsal olarak koru[n]duğu gerçeğine işaret eder.
Ki böylece onların; Rablerinin mesajlarını iletmiş olduklarını açığa çıkarsın. O, onların yaptıklarını kuşatmış ve herşeyi inceden inceye hesaplamıştır.