Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla.

Kamer 1

SAAT (kıyâmet) yaklaştı ve ay yarıldı;[1] (yani o güne kadar her şey ortaya çıktı / yalan gerçek belli oldu).

______________________
[1] Kıyâmet gününden önce vuku bulacak olan kozmik felâketi vurguluyor. Son saatten önce ay parçalanacak. Rasûlullah sav. Ay’ı parmağıyla ikiye böldü, sözleri ona yapılan iftiradan ibarettir ve ona Kr’an dışında verilmiş öyle enteresan / olağanüstü olaylar da yoktur. Çünkü diğer toplumlar mucizeleri gördükleri hâlde inanmamışlardır, bundan dolayıdır ki: Muhammed sav. ile “Mucizeler’in yaratılması son bulmuştur! (Bkz. İsra: 59)

Kamer 2

Onlar (müşrikler) bir ayet/bir mucize görürlerse yüz çevirirler ve: “Bu süregelen bir büyüdür/sihirdir/aldatmadır” derler.

Kamer 3

Yalanlarlar ve kendi heveslerine uyarlar. Oysa her iş/haber verilen her şey yerini bulacaktır/gerçekleşecektir!

Kamer 4

Ant olsun onlara; içinde ihtar/caydırıcı tehdit bulunan nice haberler geldi.

Kamer 5

Apaçık bir hikmettir/bir hakikattir o! Fakat uyarılar fayda vermiyor.

Kamer 6

Öyleyse onlardan yüz çevir; o gün çağırıcı (daha önce hiç) görülmemiş korkunç bir şeye çağırır.

Kamer 7

Gözleri baygın baygın kabirlerden çıkarlar. Sanki onlar yayılan çekirgelerdir!

Kamer 8

Çağırana doğru (boyunlarını uzatmış olarak) koşarlarken, inkârcılar derler ki: “Bu, çok zorlu bir gündür.”

Kamer 9

ONLARDAN önce Nuh kavmi de (Rasûlleri) yalanlamıştı. Kulumuzu yalanladılar ve: “Bu adam bir mecnun/cinlenmiş/cinlerle bağlantı kuran biridir” dediler. O çok engellendi/incitildi!

Kamer 10

Bunun üzerine Rabbine (şöyle) dua etti: “İşte ben mağlup oldum, bana yardım et!”

Kamer 11

Biz de bardaktan boşanırcasına akan bir su ile, gökyüzünün kapılarını açtık.

Kamer 12

Yeryüzünde kaynaklar fışkırttık. Kesin ölçülerle plânlanmış bir işin olması için sular birleşti.

Kamer 13

Onu tahta levhalardan yapılmış ve çivilerle çakılmış şey (gemi) üzerinde taşıdık.

Kamer 14

Bizim gözetimimizde akıp gidiyordu. Nankörlük edilmiş olan kimseye (Nuh’a) bir mükâfat olarak!

Kamer 15

Ant olsun, onu bir ibret olarak bıraktık. Düşünüp de ibret alan yok mudur?

Kamer 16

AZABIM ve uyarılarım nasılmış?!

Kamer 17

Ant olsun, Kur’an’ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Düşünüp öğüt / ibret alan yok mudur?

Kamer 18

AD KAVMİ de yalanladı. Azabım ve uyarılarım nasılmış?!

Kamer 19

Şüphesiz Biz, uğultulu bir kasırgayı üzerlerine gönderdik, kendilerine hoş olmayan/aman vermeyen, dehşeti sürekli bir günde!

Kamer 20

İnsanları, dibinden sökülmüş hurma kütükleri gibi koparıp atıyordu!

Kamer 21

Azabım ve uyarılarım nasılmış?!

Kamer 22

Ant olsun, Kur’an’ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Düşünüp öğüt/ibret alan yok mudur?

Kamer 23

SEMUD da uyarıları yalanladı.

Kamer 24

Dediler ki: “Bizim gibi bir beşere[1] / insana mı uyacağız? O zaman biz, bir sapıklık ve bir çılgınlık içine düşeriz.”

______________________
[1] Kur’an’da yer alan “Beşer” ve “İnsan” kavramları her ne kadar eş anlamlı gibi görünseler de ilgili ayetler incelendiğinde farklı bağlamlarda kullanıldıkları göze çarpar. Kavramlar arasındaki ortak nokta ise ikisinin de aynı varlığı ifade etmeleridir.

Rabbimiz, “kurumuş, yıllanıp kokuşmuş kara balçıktan” yarattığını ifade ettiği Adem için birbirini takip eden ayetlerde hem “insan” hem de “beşer” kavramlarını kullanıyor. Bu da Adem’in ve onun türünün yaratılış itibariyle bu iki vasfı taşıdığını gösterir. Bu vasıflar arasındaki farkın ne olduğunu da ilgili diğer ayetlerden öğreniyoruz.

a) Beşer

Kur’an, insan türüyle ilgili fizyolojik yapısı bağlamında bir şey söyleyeceği zaman “beşer” kavramını kullanmaktadır. Örneğin Yusuf’un (a.s) güzelliği karşısında ellerini kesen kadınlar onun bir “beşer” olamayacağını söylüyorlardı. (12/31) İnsanüstü bir varlık olduğuna gönderme yapıyorlardı da diyebiliriz.

Allah’ın elçileri de gönderildikleri toplumlarda “yeme-içme” gibi fizyolojik bazı özelliklerinden dolayı dışlanmışlardır. Zira toplumlar kendileri gibi etten kemikten bir beşer değil, bir melek talep ediyorlardı. İlgili bazı ayetler (23/33-34), (17/95-96).

Ölümlü bir varlık olarak yaratılmış olmamız da biyolojik yapımızla ilişkilidir. Rabbimiz bu gerçeği ifade ederken “beşer” kavramını kullanmaktadır (21/34).

b) İnsan

“İnsan” kavramının geçtiği ayetlerde insan türünün sosyal bir varlık olması özelliğinden bahsedilmektedir. Mesela, Rabbimiz insana öğrettiği şeylerden bahsederken bu kavramı kullanmaktadır (96/5), (55/3-4).

İnsanın özgür iradesiyle ortaya koyduğu davranışlarla ilgili de bu kavram kullanılır (103/2-3), (96/6-7).

Ayetlerde “sorumluluk ve imtihan” söz konusu olduğunda yine “insan” kavramı devreye girmektedir (33/72), (76/2).

İnsanın ahiretteki durumuyla ilgili ayetlerde de bu kavram kullanılır (79/34-35), (75/10), (89/23).

Sonuç olarak, ayetlerde “beşer” kavramı, insanın etten kemikten bir varlık olması bağlamında kullanılırken; “insan” kavramı irade ve sorumluluk sahibi sosyal bir varlık olması bağlamında karşımıza çıkmaktadır. Fakat başta ifade ettiğimiz gibi beşer de insan da farklı iki varlığın değil; aynı varlığın iki ayrı vasfıdır / özelliğidir.

Kamer 25

“İlâhî öğüt aramızdan ona mı bırakıldı? Hayır! O, yalancı şımarığın tekidir.”

Kamer 26

Yalancı şımarık kimmiş yakında/yarın bileceklerdir.

Kamer 27

Gerçek şu ki; Biz onlara açığa çıkar(ıl)ma olarak dişi deveyi gönderenleriz. Onları gözetle ve sabret (bekle!)

Kamer 28

Onlara, suyun aralarında taksim olunduğunu haber ver. Her biri, içme nöbetinde hazır bulunsun!

Kamer 29

Onlar bir arkadaşlarını çağırdılar, o da bıçağa sarılarak deveyi kesti.

Kamer 30

Azabım ve uyarılarım nasılmış?!..

Kamer 31

Şüphesiz Biz, üzerlerine tek bir çığlık gönderdik. Hayvan ağılına konulan kuru otlar gibi, yere seriliverdiler.

Kamer 32

Ant olsun, Kur’an’ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Düşünüp öğüt/ibret alan yok mudur?

Kamer 33

LUT KAVMİ de uyarıları yalanladı.

Kamer 34

Biz de üzerlerine taş yağdıran bir kasırga gönderdik. Lût’un ailesi (inananları) hariç! Onları seher vakti kurtardık.

Kamer 35

Katımızdan bir nimet olarak, şükreden kimseyi işte böyle mükâfatlandırırız.

Kamer 36

Oysa ant olsun, Bizim yakalamamıza karşı (Lut) onları uyarmıştı. Fakat uyarıları sürekli şüphe ile karşıladılar.

Kamer 37

Onun misafirlerinden (sapıkça) yararlanmaya kalkıştılar. Biz de gözlerini siliverdik. “İşte azabımı ve uyarılarımı tadın!”

Kamer 38

Ant olsun, onları önü alınmaz bir azap bir sabah vakti yakalayıverdi.

Kamer 39

Şimdi azabımı ve uyarılarımı/tehditlerimi tadın!

Kamer 40

Ant olsun, Kur’an’ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Düşünüp öğüt/ibret alan yok mudur?

Kamer 41

FİRAVUN’un erkânına da tehditler/uyarılar gelmişti.

Kamer 42

Bütün (levhâlara yazılı ve mucizevî) âyetlerimizi yalanladılar. Biz de onları galip, güçlü olanın yakalama tarzıyla yakalayıverdik.

Kamer 43

(ŞİMDİ) sizin inkârcılarınız onlardan daha mı iyi / hayırlı / daha doğru yol üzerindeler mi? Yoksa, sizin için kitaplarda genel / her biriniz için bir af mı / bağışlanma sözü mü var?

Kamer 44

Yoksa onlar: ”Biz, yardımlaşan (yenilmez) bir toplumuz” mu diyorlar?

Kamer 45

Yakında o toplum bozguna uğratılacak ve arkalarına dönüp kaçacaklar.

Kamer 46

Onlara söz verilen asıl saat ise; pek belâlı ve pek acıklı saattir.

Kamer 47

Şüphesiz suçlular bir sapıklık ve bir çılgınlık içindedirler!

Kamer 48

O gün, yüzüstü ateşe sürüklenecekler… “Sekar’ın dokunuşunu tadın!..”

Kamer 49

BİZ herşeyi bir özelliğe/kadere göre yarattık.

Kamer 50

Bizim emrimiz yalnız bir tektir. Bir göz kırpması gibidir.