Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla.

Yusuf 1

Elif, Lâm, Ra.[*]

BUNLAR, apaçık kitabın ayetleridir.

_____________________
[*] Bu harflere huruf-u mukattaa /birbiri ile bağlantısı kesilmiş harfler denir. Bunların Nebîmize sorulmamış olması, bilinen bir anlamının olduğunu gösterir. Yoksa müşrikler bunu dillerine dolar, Nebîmizi sürekli rahatsız ederlerdi. Bununla ilgili sorular, İslam’ın Arap yarımadası dışına yayılmasından sonra başlamıştır.

Bu harflerle başlayan yirmi dokuz sureden yirmi beşinde Kur’an’a, dördünde de önemli konulara vurgu yapılıyor olmasından, onların dikkatleri toplama görevi yaptığı anlaşılır. Türkçede böyle bir kullanım yoktur.

Yusuf 2

Biz onu Arapça (açık ve anlaşılır dilde okunan bir) Kur’an olarak (katımızda olan Levh-i Mahfuz’daki Orijinal Ana Kitap’tan / Kitabın Anası’ndan) indirdik / verileri aktardık / anlattık, ki aklınızı kullanarak onu kavrayıp özümlemeniz için.

Yusuf 3

Gerçekten Biz sana kıssaların/yaşanmış olayların en güzelini anlatıyoruz, bu Kur’an’ı sana vahyetmemizle!.. Oysa sen bundan önce (vahiy nedir) bilmeyenlerden idin!

Yusuf 4

HANİ BİR ZAMAN Yusuf babasına dedi ki: “Ey babacığım! Ben onbir yıldız, Güneş ve Ay’ı gördüm. Onlar hafif öne eğilerek beni saygı ile selâmlıyorlardı!”[1]

______________________
[1]  Yusuf kıssasını karşılaştırmak için Bkz. Ahd-i Atik, Yaratılış Bölümü.

Yusuf 5

“Yavrum!” dedi. “Rüyânı kardeşlerine anlatma, sana bir tuzak kurabilirler. Çünkü şeytan insan için apaçık saldırgan bir düşmandır.

Yusuf 6

Böylece Rabbin seni seçecek ve sana olayların te’vilini (iç yüzünü) öğretecek. Sana ve Yakup soyuna nimetini tamamlayacak. Daha önce ataların İbrahim’e ve İshak’a nimetini tamamladığı gibi! Şüphesiz Rabbin bilir ve doğru hüküm / karar verendir.”

Yusuf 7

ANT OLSUN Yusuf’ta ve kardeşlerinde soranlar için ibretler vardır.

Yusuf 8

BİR VAKİT demişlerdi: “Yusuf ve kardeşi[1] babamıza bizden daha sevgilidir. Oysa biz büyük bir topluluğuz / daha kalabalığız. Elbette babamız apaçık bir yanlışlık içindedir.”

______________________
[1] Tarihi Vesikalara / Kaynaklara göre Bünyamin; Yusuf’un anne-baba bir kardeşidir. Sayıca daha fazla/kalabalık olduklarını söyleyenler; baba bir, anne ayrı üvey kardeşleriydiler. Babalarının sevgilerini, ilgilerini kıskanıyorlar.

Yusuf 9

“Yusuf’u öldürün veya onu belirsiz bir yere atıp bırakın ki, babanızın yüzü / kendisi yalnız size kalsın / babanızla siz başbaşa kalasınız. Ondan sonra da, iyiler topluluğu olursunuz.”

Yusuf 10

Onlardan bir sözcü dedi ki: “Yusuf’u öldürmeyin, onu kuyunun gayabeti[1] / kuyunun dibine varmadan içinde oturulacak (duvar kenarında oyuk / içeriye doğru çıkıntılı bir) yere koyun da kervanlardan biri görsün ve bulup alsın, eğer yapacaksanız (böyle yapın?!)

_____________________
[1] Gayabeti: Kelime kökü üç harftir, o da bildiğimiz bir kelimedir aslında: G-Y-B ~  غَيَابَتِ Gayb?! Gayb: Gizli, gizlenen şey demektir esas itibariyle. Genelde hemen hemen bütün Meallerde ‘kuyunun dibine atın’ olarak verilir. Bu mantıklı olmaz, Suyla dolu bir kuyuda Yusuf boğulabilir. Bu kelime ‘kuyunun dibine varmadan’ kenarda, örülmüş olan duvarın içe doğru bir çıkıntısı olarak vermeyi daha uygun bulduk, çünkü garabeti kelimesi detaylı incelendiğinde bu anlamı da içerir. Çünkü kelimenin aslı GAYB ‘dır, böyle olunca kuyunun dibine varmadan duvarda içeri doğru BİR OYUĞA gizleyin demektir, en doğrusunu Allah bilir.

Yusuf 11

“EY BABAMIZ!” dediler. “Neyin var, neden Yusuf hakkında bize güvenmiyorsun? Oysa biz onun iyiliğini isteyenleriz.

Yusuf 12

Yarın, bizimle birlikte onu da gönder, gönlünce gezsin ve oynasın. Şüphesiz ki biz onu koruruz…”

Yusuf 13

Dedi ki: “Onu götürmeniz, beni çok üzer; onu kurdun yemesinden korkarım, siz ondan habersizken!”

Yusuf 14

Dediler ki: “Biz güçlü bir topluluk olduğumuz halde, eğer onu kurt yerse o zaman, demek ki biz beceriksiz hüsrana uğramış kişileriz.”

Yusuf 15

NİTEKİM onu götürüp, kuyunun derinliklerine atmaya topluca karar verdiklerinde; ona şöyle vahyettik: “Ant olsun sen onlara, kendileri hiç farkına varamadıkları bir sırada, bu yaptıklarını haber vereceksin.”

Yusuf 16

VE akşamleyin, ağlayarak babalarına geldiler.

Yusuf 17

“Ey babamız!” dediler. “Gerçek şu ki; biz gittik, yarışıyorduk, Yusuf’u da yiyeceğimizin yanında bırakmıştık. Ancak, onu kurt yemiş! Gerçi, doğru söyleyenlerden olsak bile, sen bize inanmazsın.”

Yusuf 18

Üzerine yalandan kan sürülmüş olan gömleğini getirdiler. Dedi ki: “Hayır, nefisleriniz sizi aldatıp kötü bir işe sürükledi! Artık çarem, güzelce sabır! Yardım istenen ancak Allah’tır, sizin bu uydurmalarınıza karşı!”

Yusuf 19

VE bir yolcu kafilesi çıkageldi, sucularını kuyuya gönderdiler. O da kovasını sarkıttı. “Hey, müjde müjde! Bu bir erkek çocuk!” dedi. Onu satmak için sakladılar. Oysa Allah yaptıkları şeyleri en iyi bilendi.

Yusuf 20

Onu değersiz bir fiyata, birkaç dirheme sattılar. Onlar zaten ona karşı isteksiz idiler.

Yusuf 21

MISIR’da onu satın alan kişi, karısına dedi ki: “Ona değer vererek, güzel bak. Belki bize faydası dokunur veya onu evlatlık edinebiliriz!” İşte böylece o yerde, Yusuf’a geniş imkanlar sağladık ki; düşlerin/rüyaların yorumunu ona öğretelim. Allah emrini mutlaka yerine getirendir. Fakat insanların birçoğu bilmez.

Yusuf 22

Yusuf, güç ve kuvvetine (bülûğ çağından dinsel olgunluk / sorumluluk çağı olan kırklı yaşlara / rüştüne) ulaşınca; kendisine hikmet / problem çözme bilimi ve ilim (doğruluğu ispat edilmiş kesin bilgi) verdik. İyi davrananları, işte böyle mükâfatlandırırız.

Yusuf 23[*]

VE kendi evinde olan o gence kendisini sunduğunda, bütün kapıları kapatıp: “Ben senin için hazırım!” dedi. (Yusuf ise): “Allah’a sığınırım! Benim Rabbim (olan Allah) beni en güzel şekilde yetiştirdi. Şüphesiz ki, zalimler / hainler asla iflah (başarılı) olamazlar” dedi.

______________________
[*] 23-24. ayetlerin dipnotudur: Bu iki ayet çok önemlidir. Çünkü seçilmiş bir Nebi’ye; “Kadın ona karşı arzu doluydu; o (Yusuf) da kadını arzulamıştı” şeklinde (verilen bir manâ) itham/anlamlandırma, vahyin tarihi sürecini, Nebilerin tek bir kaynaktan beslendiğini, o kaynağın asla ‘çelişkiye düşmeyeceğini’ unutarak böyle bir ithamda bulunmak veya anlamlandırmak, akıl ve idraklerin reddettiği bâtıl sözlerdir. Bu anlayışı yakalamamda bana ışık tutan, geçmiş tefsir alimlerimizin çok kıymetli görüşlerini de sizlerle paylaşmaktan büyük haz duyacağım.

-// Ebu HAYYAN şöyle der: “Bazı kimseler fasıklardan birine dahi nispet edilmesi uygun olmayan bir davranışı Yusuf’a nispet etmişlerdir. Benim kanaatime göre, Yusuf (as) kesinlikle bu işe niyet bile etmemiştir. Bilakis, delili görme olayının varlığı, böyle bir niyetin olmadığını ifade eder. //- Burada, Ebu Hayyan’a: “Oradaki ‘kesin delil’den maksat, Allah’ın zina konusundaki ‘genel yasası’nın Yusuf as. tarafından yakinen biliniyor olduğu” görüşümle, destek veriyor olduğumu ifade etmeliyim.

-// Ebu’s-SUUD ise şöyle der: Yusuf’un o kadına yaklaşma niyeti insanın yaratılışı gereği ona tabii bir meyil manâsınadır. Yoksa Yusuf, serbest iradesiyle kadına yaklaşmaya niyet etmiş değildir. Onun daha önce geçen, bu işe karşı tam bir isteksizliğini ve nefretini gösteren ve; hainlerin/zalimlerin iflah olamayacağına dair hükmünü ifade eden Allah’a sığınmasına baksanıza! Onun bu ifadesi, böyle bir niyet etmesinin mümkün olmadığını gösteren sağlam bir kayıttan başka bir şey değildir //-

-// es-SABUNİ ise: Allah’ın ona lütfettiği “iffet” ve “ismet (korunmuşluk)” vasfı gereğince, bu işi Yusuf’tan uzak tuttuğunu gösterir. Çünkü o, Allah’ın kendisine itaata tahsis ettiği, vahyi ve risâleti için seçtiği kimselerdendir. Dolayısıyla, şeytanın onları aldatması mümkün değildir. //- (Safvetu’t-Tefasir/Tefsirlerin Özü. Muhammed Ali ES-SABUNİ, Ensar Neşriyat, Cilt: 3, Sh. 155. İstanbul, 1990).  Her şeyin ‘En Doğrusunu Bilen’ yalnızca Allah’tır!

Şu ayeti de unutmamanızı öneririm: Şeytandan kötü bir düşünce dürtüklerse hemen hatırlarlar. Meyil olabilir ancak müminler hemen ayetleri hatırlayarak, tövbe istiğfar ederek Rabbe yönelirler. Bunu en açık şekilde Yusuf as. örneğinde görmekteyiz.

Yusuf 24[*]

Gerçek şu ki, kadın ona (kadının fahşa / haddi aşan zina talebini reddettiği için) saldır[saldırganca davran]mıştı. Rabbinin burhanını  / kesin delilini (Allah’ın lütfu ile) tefekkür edip gördü (ve Yusuf) ona / kadına asla karşı saldırıda bulunmadı / onun arzusuna, isteğine bir karşılık vermedi. İşte böylece; son derece kötü ve çirkin olan işten (Bizim sayemizde) uzak durmayı başardı. Şüphesiz ki o, muhlis / gönülden bağlı (tarafımızdan korunan dokunulmaz) kullarımızdandı!

______________________
[*] 23-24. ayetlerin dipnotudur: Bu iki ayet çok önemlidir. Çünkü seçilmiş bir Nebi’ye; “Kadın ona karşı arzu doluydu; o (Yusuf) da kadını arzulamıştı” şeklinde (verilen bir manâ) itham/anlamlandırma, vahyin tarihi sürecini, Nebilerin tek bir kaynaktan beslendiğini, o kaynağın asla ‘çelişkiye düşmeyeceğini’ unutarak böyle bir ithamda bulunmak veya anlamlandırmak, akıl ve idraklerin reddettiği bâtıl sözlerdir. Bu anlayışı yakalamamda bana ışık tutan, geçmiş tefsir alimlerimizin çok kıymetli görüşlerini de sizlerle paylaşmaktan büyük haz duyacağım.

-// Ebu HAYYAN şöyle der: “Bazı kimseler fasıklardan birine dahi nispet edilmesi uygun olmayan bir davranışı Yusuf’a nispet etmişlerdir. Benim kanaatime göre, Yusuf (as) kesinlikle bu işe niyet bile etmemiştir. Bilakis, delili görme olayının varlığı, böyle bir niyetin olmadığını ifade eder. //- Burada, Ebu Hayyan’a: “Oradaki ‘kesin delil’den maksat, Allah’ın zina konusundaki ‘genel yasası’nın Yusuf as. tarafından yakinen biliniyor olduğu” görüşümle, destek veriyor olduğumu ifade etmeliyim.

-// Ebu’s-SUUD ise şöyle der: Yusuf’un o kadına yaklaşma niyeti insanın yaratılışı gereği ona tabii bir meyil manâsınadır. Yoksa Yusuf, serbest iradesiyle kadına yaklaşmaya niyet etmiş değildir. Onun daha önce geçen, bu işe karşı tam bir isteksizliğini ve nefretini gösteren ve; hainlerin/zalimlerin iflah olamayacağına dair hükmünü ifade eden Allah’a sığınmasına baksanıza! Onun bu ifadesi, böyle bir niyet etmesinin mümkün olmadığını gösteren sağlam bir kayıttan başka bir şey değildir //-

-// es-SABUNİ ise: Allah’ın ona lütfettiği “iffet” ve “ismet (korunmuşluk)” vasfı gereğince, bu işi Yusuf’tan uzak tuttuğunu gösterir. Çünkü o, Allah’ın kendisine itaata tahsis ettiği, vahyi ve risâleti için seçtiği kimselerdendir. Dolayısıyla, şeytanın onları aldatması mümkün değildir. //- (Safvetu’t-Tefasir/Tefsirlerin Özü. Muhammed Ali ES-SABUNİ, Ensar Neşriyat, Cilt: 3, Sh. 155. İstanbul, 1990).  Her şeyin ‘En Doğrusunu Bilen’ yalnızca Allah’tır!

Şu ayeti de unutmamanızı öneririm: Şeytandan kötü bir düşünce dürtüklerse hemen hatırlarlar. Meyil olabilir ancak müminler hemen ayetleri hatırlayarak, tövbe istiğfar ederek Rabbe yönelirler. Bunu en açık şekilde Yusuf as. örneğinde görmekteyiz.

Yusuf 25

İKİSİ de (bir çok kapıdan geçerek son) kapıya doğru koşuştular. Kadın onun gömleğini arkadan çekip yırttı/yırtmıştı. (Kapı açıldığında) kapının tam önünde (saraydan) kadının ailesinden/ehlinden birisiyle karşılaştılar. Kadın dedi ki: “Ailene/saray ehline bir kötülük yapmak isteyen kişinin cezası nedir? Hapsedilmesi veya can yakıcı bir azap değil midir?”

Yusuf 26

(Yusuf) Dedi ki: “Onun kendisidir bana istediğini yaptırmak isteyen!” Kadının (saraydaki) ailesinden olaya şahit olan o kişi şöyle hakemlik etti: “Eğer onun gömleği önden yırtılmışsa; bu durumda kadın doğru söylemiştir ve o yalancılardandır.

Yusuf 27

Eğer onun gömleği arkadan yırtılmışsa; kadın yalan söylemiştir ve o (Yusuf) doğrulardandır.”

Yusuf 28

Olaya bizzat şahit olan kadının sarayındaki/ailesindeki o kişi gömleğin arkadan yırtılmış olduğunu görünce dedi ki: “Şüphesiz bu sizin tuzağınızdandır. Gerçekten sizin tuzağınız büyüktür!”

Yusuf 29

”Yusuf! Sen geç bunu (bu olayın üstünde durma! Ey kadın) sen de günahının bağışlanmasını dile!.. Çünkü sen büyük bir hata yapanlardan oldun!”

Yusuf 30

VE ŞEHİRDE birtakım ahlâksız kötü kadınlar dediler ki: “Aziz’in[1]/Vezir’in hanımı uşağına/kölesine/hizmetlisine kur yapmış/gönlünü çelmeye çalışmış. Sevda adeta onun kalbinin/duygusal zekâsının zarını yakmış kavurmuş! Doğrusu biz onu apaçık bir sapıklık içinde görüyoruz.”

______________________
[1] Sözcük olarak güçlü anlamına gelir. Vezir de denilebilir. Mısır krallarının üst düzey yardımcı memuru. Yusuf’u satın alan; bir anlamda sahibi, patronu.

Yusuf 31

Kadın onların dedikodularını işitince kadınları apar topar toplatıp derdest ettirerek (kurduğu mahkemenin) huzuruna getirtti. Onlardan her birini oturtup önlerine tahta ve bıçak koyarak; (Yusuf’a); “Onların karşısına çık!” dedi. Kadınlar onu görünce gözlerinde büyüttüler. Ve dediler ki: “Allah için hâşâ, bu bir beşer[1] değildir! Bu ancak güzel bir melektir!” dedikten sonra elleri / parmakları bıçakla çizilerek cezalandırıldılar.[2]

______________________
[1] Kur’an’da yer alan “Beşer” ve “İnsan” kavramları her ne kadar eş anlamlı gibi görünseler de ilgili ayetler incelendiğinde farklı bağlamlarda kullanıldıkları göze çarpar. Kavramlar arasındaki ortak nokta ise ikisinin de aynı varlığı ifade etmeleridir.

Rabbimiz, “kurumuş, yıllanıp kokuşmuş kara balçıktan” yarattığını ifade ettiği Adem için birbirini takip eden ayetlerde hem “insan” hem de “beşer” kavramlarını kullanıyor. Bu da Adem’in ve onun türünün yaratılış itibariyle bu iki vasfı taşıdığını gösterir. Bu vasıflar arasındaki farkın ne olduğunu da ilgili diğer ayetlerden öğreniyoruz.

a) Beşer

Kur’an, insan türüyle ilgili fizyolojik yapısı bağlamında bir şey söyleyeceği zaman “beşer” kavramını kullanmaktadır. Örneğin Yusuf’un (a.s) güzelliği karşısında ellerini kesen kadınlar onun bir “beşer” olamayacağını söylüyorlardı. (12/31) İnsanüstü bir varlık olduğuna gönderme yapıyorlardı da diyebiliriz.

Allah’ın elçileri de gönderildikleri toplumlarda “yeme-içme” gibi fizyolojik bazı özelliklerinden dolayı dışlanmışlardır. Zira toplumlar kendileri gibi etten kemikten bir beşer değil, bir melek talep ediyorlardı. İlgili bazı ayetler (23/33-34), (17/95-96).

Ölümlü bir varlık olarak yaratılmış olmamız da biyolojik yapımızla ilişkilidir. Rabbimiz bu gerçeği ifade ederken “beşer” kavramını kullanmaktadır (21/34).

b) İnsan

“İnsan” kavramının geçtiği ayetlerde insan türünün sosyal bir varlık olması özelliğinden bahsedilmektedir. Mesela, Rabbimiz insana öğrettiği şeylerden bahsederken bu kavramı kullanmaktadır (96/5), (55/3-4).

İnsanın özgür iradesiyle ortaya koyduğu davranışlarla ilgili de bu kavram kullanılır (103/2-3), (96/6-7).

Ayetlerde “sorumluluk ve imtihan” söz konusu olduğunda yine “insan” kavramı devreye girmektedir (33/72)(76/2).

İnsanın ahiretteki durumuyla ilgili ayetlerde de bu kavram kullanılır (79/34-35), (75/10), (89/23).

Sonuç olarak, ayetlerde “beşer” kavramı, insanın etten kemikten bir varlık olması bağlamında kullanılırken; “insan” kavramı irade ve sorumluluk sahibi sosyal bir varlık olması bağlamında karşımıza çıkmaktadır. Fakat başta ifade ettiğimiz gibi beşer de insan da farklı iki varlığın değil; aynı varlığın iki ayrı vasfıdır / özelliğidir.

[2] Aziz’in karısına laf atılan Mısır’da dedikodu yapan ahlâksız kötü kadınlar/insanlar vardı. Saray mensubuna laf atan, dedikodularını yapanların parmağına BIÇAKLA ÇİZİK atılarak cezalandırılır ve onların halk/toplum arasında tanınmaları sağlanırdı.

Hırsızlıkla ilgili el kesme olayını da bu olayla birlikte ele almakta fayda var?! Eğer hırsızlığı bir alışkanlık/meslek haline getirmiş ise elinin kesilmesini, Yusuf as.’a, Aziz’in karısının Yusuf’a gönül verdiği dedikodusunun yayan kadınların derdest edilip/apar topar tutuklanıp Saraya getirilerek Mahkeme edilmeleri ve Mahkeme kararı ile ellerinin bıçakla çizilmesi/kesilmesi cezasına çarptırılmaları gibi?! O dönem; Kralın Ailesinden herhangi birini bu şekilde dedikodu malzemesi yapmanın cezası buydu?! Hırsızlığı huy/alışkanlık/meslek haline getirmiş ve tövbe de etmeyen kişiye, elinin görünür bir yerine HIRSIZLIK DAMGASI vurulabilir/çiziği atılabilir, şeklinde farklı bir görüş ortaya atmamız mümkündür! Böylece o damga/çizik o kişi için bir utanç vesilesi olabilir?! Aynı bugün kendini bir yerlerinden jilet ya da bıçak ile yaralayıp çizen insanlarda olduğu gibi?! Onun kollarına ya da göğsüne bakıldığında rahatsız (bir şeylerin bağımlısı) olduğu görüşüne varıldığı gibi?! Hatta böyle insanların herhangi bir önemli Devlet Güvenlik Kuruluşlarına (Askeri veya Polis Güçlerine) başvuru esnasında Sağlık Raporu alamadan elenmektedirler?!

Öncelikle şu konuya bir açıklık getirmemiz gerekiyor: Bu konular HUKUKUN SAHASINA GİRER?! Herkesi ilgilendirmez. Vatandaşların ilgi alanı değildir. Vatandaşın üzerine düşen Arapça bilmiyorsa, anladığı/bildiği dilde BİR KUR’AN MEALİ OKUYUP öncelikle İTİKADİ/İNANÇ/İMANİ meselesini halleder. Bu da İNİŞ SIRASINA GÖRE BİR KUR’AN MEALİ okunduğunda 1. İnen Sure olan Alak Suresinden başlayıp, 83. İnen Mutaffifin Suresine kadar defalarca okuyup bitirerek ve Ayetler arası bağlantıyı da kurarak ve Ayetlerin üzerinde düşünerek İMANINI/İTİKADINI oluşturmalı. Biz bu İNİŞ SIRASINA GÖRE KUR’AN OKUMASINA İlköğretim, Ortaöğrenim ve Lise Seviyesinde bir Eğitim-Öğretim Sistemi diyoruz. Daha sonra kişi Üniversite Seviyesinde Eğitim almak/görmek isterse: Örneğin bir Hukuk Fakültesi Öğrencisi olmak isterse Üniversitelere Yönelik Medeni Sureler ilgi alanına girer. Eski deyimle: FIKIH TEDRİSATI yapmak isterse, bir Fakih/Hukukçu olmak isterse Kur’an’ın Hüküm Sureleri ve Ayetleri üzerinde tefekkürünü sürdürür. Maalesef bugün her ortamda, özellikle Sosyal Medya Platformlarında önüne gelen üstüne vazife olmadığı hâlde HUKUK ile ilgili Ayetler üzerinde konuşmaktadırlar. Yani, hani önüne bir dava gelse; örneğin bir hırsızlık yapan biri gelse ve onunla ilgili bir hüküm/karar vermek durumunda kalıp SORUMLULUK alsa ki almak öyle kolay değildir, ancak o zaman akılları başına gelir ve derler ki: Bu bizim işim değil?! Hakimlerin, Yargıçların, İddia Makamı olan Savcıların ya da Savunma Makamı olan Avukatların işi derler (tabi Allah’ın Ayetlerine göre hüküm/karar verilen bir ortamda). Hani olur ya, günümüz yönetim biçimlerinde Hırsızlık, Cinayet, Tecavüz konularında başa çıkılamayınca Allah’ın Ayetlerine/Hükümlerine dönüldüğünde bu konular İSLÂM HUKUKÇULARININ işidir!

Yusuf 32

Dedi ki: “İşte hakkında beni kınamış olduğunuz kişi budur! O (Yusuf); benim (zinaya) zorladığım teklifimi kabul etmedi/teklifime dik duruşundan dolayı asla ödün vermedi. Eğer kendisine emrettiğimi yapmazsa hapsedilecek ve mutlaka küçük düşürülenlerden olacak.”

Yusuf 33

“Rabbim!” dedi. “Hapishane bana göre bunların beni davet ettiği şeyden daha sevimlidir! Eğer onların tuzağını benden savmazsan kendime zarar verir, o zaman da cahillerden olurum.”

Yusuf 34

RABBİ, onun duasını kabul etti. Onların tuzaklarını ondan savdı. Şüphesiz O, işitendir, bilendir.

Yusuf 35

SONRA delilleri gördükleri halde, onu bir süreye kadar hapsetmeleri, kendilerine uygun geldi.

Yusuf 36

ONUNLA birlikte hapishaneye iki genç daha girmişti. Onlardan birisi dedi ki: “Ben, rüyamda, kendimi şarap sıkarken gördüm.” Diğeri de dedi ki; “Ben de kendimi başımın üzerinde ekmek taşıyorken gördüm, kuşlar da ondan yiyordu.” “Bize onun yorumunu haber ver. Çünkü biz seni, iyi davrananlardan görüyoruz.”

Yusuf 37

Dedi ki: “Size bugün yemek gelmeden önce, gelecek yemeğin ne olduğunun haberini/bilgisini vereceğim. Bunlar bana Rabbim tarafından bildirildi. Ben bir kavmin/milletin (inanç) sistemini terkedip bıraktım. Bunlar Allah’a iman etmiyorlardı ve ahiret gerçeğinin üzerini de örtüp gizliyorlardı.

Yusuf 38

Atalarım İbrahim’in, İshak’ın ve Yakub’un milletine[4]/dinine uydum. Herhangi bir şeyi Allah’a ortak koşmamız bize yaraşmaz. İşte bu Allah’ın bizlere ve insanlara lütfudur. Fakat insanların birçoğu şükretmez.

______________________
[4] Burada millet sözcüğü din anlamında kullanılmıştır.

Yusuf 39

Ey hapishane arkadaşlarım! Birbirinden farklı çeşitli rabler/yöneticiler mi daha hayırlıdır yoksa kahredici gücüne karşı konulamayan bir tek Allah mı?!

Yusuf 40

O’nu bırakıp kulluk ettikleriniz; sizin ve atalarınızın kendilerine isim taktığınız, Allah’ın kendileri hakkında hiçbir delil indirmediği isimlerdir. Hüküm/hükümdarlık[5] yalnızca Allah’a aittir. Size kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru din işte budur! Fakat insanların birçoğu bilmiyor!

______________________
[5] Devlet, hükümet, belediye başkanları insanların ortak işlerini yürütücüleridir.

Yusuf 41

Ey hapishane arkadaşlarım! Biriniz yöneticisine şarap sunacak. Diğeri ise asılacak, kuşlar onun başından yiyecek. İşte hakkında sorup ta cevap istediğiniz konunun yorumu/kesin bilgisi budur!”

Yusuf 42

O İKİ KİŞİDEN kurtulacağını sandığı kişiye dedi ki: “Efendinin/yöneticinin yanında beni an/benden bahset.” Fakat şeytan ona yöneticisine anlatmayı unutturdu. Böylece birkaç yıl daha hapishanede kaldı.

Yusuf 43

VE Kral dedi ki: “Ben yedi besili inek görüyorum, yedi zayıf inek te onları yiyor. Bir de yedi yeşil başak ve yedi kuru başak! Ey ileri gelenler! Rüyanın tabirini/yorumunu bana anlatın! Eğer siz rüyayı tabir ediyor[yorumluyor]sanız.”

Yusuf 44

Dediler ki: “Bunlar, karışık hayallerdir. Biz, böyle hayallerin yorumunu bilenlerden değiliz.”

Yusuf 45

İKİ KİŞİDEN kurtulmuş olanı uzun bir süreden sonra hatırladı da dedi ki: “Ben size onun yorumunu haber veririm. Hemen beni (zindana) gönderin.”

Yusuf 46

“Ey Yusuf! Bize açıkla! Ey çok doğru söyleyen! Yedi semiz ineği, yedi zayıf inek yiyor. Ve yedi yeşil başak! Bir yandan da yedi kuru başak! Umarım ki ben, insanlara isabetli bir yorumla dönerim. Böylece, belki onlar da bilmiş olurlar.”

Yusuf 47

Dedi ki: “Âdetiniz olarak siz yedi yıl ekin ekersiniz. Hasat ettiğinizi başağında bırakın.[6] Ancak yiyeceğiniz az bir miktarı alın.

______________________
[6]  Bir yandan her yıl, ertesi yıl için tohumluk ayırın, bir yandan stok yapın, bir yandan da yıllık tüketeceğiniz oranı ayırın.

Yusuf 48

Sonra onun ardından yedi zorlu kurak yıl gelecektir. O yıllar önceden biriktirdiklerinizi tüketecektir, sakladığınız/stok yaptığınız az bir miktar dışında.

Yusuf 49

Sonra bunun ardından bir yıl gelecektir ki; o yılda insanlara bol yağmur verilecek ve o yılda onlar (meyvelerden) bol bol sıkacaklar.”[7]

______________________
[7] Her türlü meyve sularını.

Yusuf 50

KRAL DEDİ Kİ: “Onu bana getirin.” Elçi, Yusuf’a geldiğinde (Yusuf) dedi ki: ”Yöneticine/efendine[8] dön ve ona: ‘Elleri/parmakları bıçakla çizilerek cezalandırılan o kadınların durumu neydi?’ diye sor. Şüphesiz Rabbim, onların tuzaklarını çok iyi biliyor.”

______________________
[8]  Metinde “ilâ rabbike” geçmekte. Rabb: ‘Terbiye eden, düzenleyen, yöneten, yönlendiren, yetiştiren, kefil olan, yönelinen, itaat edilen, Melik, Sahip, Kral, Efendi, Hüküm Sahibi gibi anlamları da içerir. Burada: “Sen bu ülkenin kralı/yöneticisi, efendisine dön” anlamındadır.