Kadın onların dedikodularını işitince kadınları apar topar toplatıp derdest ettirerek (kurduğu mahkemenin) huzuruna getirtti. Onlardan her birini oturtup önlerine tahta ve bıçak koyarak; (Yusuf’a); “Onların karşısına çık!” dedi. Kadınlar onu görünce gözlerinde büyüttüler. Ve dediler ki: “Allah için hâşâ, bu bir beşer[1] değildir! Bu ancak güzel bir melektir!” dedikten sonra elleri / parmakları bıçakla çizilerek cezalandırıldılar.[2]
______________________
[1] Kur’an’da yer alan “Beşer” ve “İnsan” kavramları her ne kadar eş anlamlı gibi görünseler de ilgili ayetler incelendiğinde farklı bağlamlarda kullanıldıkları göze çarpar. Kavramlar arasındaki ortak nokta ise ikisinin de aynı varlığı ifade etmeleridir.
Rabbimiz, “kurumuş, yıllanıp kokuşmuş kara balçıktan” yarattığını ifade ettiği Adem için birbirini takip eden ayetlerde hem “insan” hem de “beşer” kavramlarını kullanıyor. Bu da Adem’in ve onun türünün yaratılış itibariyle bu iki vasfı taşıdığını gösterir. Bu vasıflar arasındaki farkın ne olduğunu da ilgili diğer ayetlerden öğreniyoruz.
a) Beşer
Kur’an, insan türüyle ilgili fizyolojik yapısı bağlamında bir şey söyleyeceği zaman “beşer” kavramını kullanmaktadır. Örneğin Yusuf’un (a.s) güzelliği karşısında ellerini kesen kadınlar onun bir “beşer” olamayacağını söylüyorlardı. (12/31) İnsanüstü bir varlık olduğuna gönderme yapıyorlardı da diyebiliriz.
Allah’ın elçileri de gönderildikleri toplumlarda “yeme-içme” gibi fizyolojik bazı özelliklerinden dolayı dışlanmışlardır. Zira toplumlar kendileri gibi etten kemikten bir beşer değil, bir melek talep ediyorlardı. İlgili bazı ayetler (23/33-34), (17/95-96).
Ölümlü bir varlık olarak yaratılmış olmamız da biyolojik yapımızla ilişkilidir. Rabbimiz bu gerçeği ifade ederken “beşer” kavramını kullanmaktadır (21/34).
b) İnsan
“İnsan” kavramının geçtiği ayetlerde insan türünün sosyal bir varlık olması özelliğinden bahsedilmektedir. Mesela, Rabbimiz insana öğrettiği şeylerden bahsederken bu kavramı kullanmaktadır (96/5), (55/3-4).
İnsanın özgür iradesiyle ortaya koyduğu davranışlarla ilgili de bu kavram kullanılır (103/2-3), (96/6-7).
Ayetlerde “sorumluluk ve imtihan” söz konusu olduğunda yine “insan” kavramı devreye girmektedir (33/72), (76/2).
İnsanın ahiretteki durumuyla ilgili ayetlerde de bu kavram kullanılır (79/34-35), (75/10), (89/23).
Sonuç olarak, ayetlerde “beşer” kavramı, insanın etten kemikten bir varlık olması bağlamında kullanılırken; “insan” kavramı irade ve sorumluluk sahibi sosyal bir varlık olması bağlamında karşımıza çıkmaktadır. Fakat başta ifade ettiğimiz gibi beşer de insan da farklı iki varlığın değil; aynı varlığın iki ayrı vasfıdır / özelliğidir.
[2] Aziz’in karısına laf atılan Mısır’da dedikodu yapan ahlâksız kötü kadınlar/insanlar vardı. Saray mensubuna laf atan, dedikodularını yapanların parmağına BIÇAKLA ÇİZİK atılarak cezalandırılır ve onların halk/toplum arasında tanınmaları sağlanırdı.
Hırsızlıkla ilgili el kesme olayını da bu olayla birlikte ele almakta fayda var?! Eğer hırsızlığı bir alışkanlık/meslek haline getirmiş ise elinin kesilmesini, Yusuf as.’a, Aziz’in karısının Yusuf’a gönül verdiği dedikodusunun yayan kadınların derdest edilip/apar topar tutuklanıp Saraya getirilerek Mahkeme edilmeleri ve Mahkeme kararı ile ellerinin bıçakla çizilmesi/kesilmesi cezasına çarptırılmaları gibi?! O dönem; Kralın Ailesinden herhangi birini bu şekilde dedikodu malzemesi yapmanın cezası buydu?! Hırsızlığı huy/alışkanlık/meslek haline getirmiş ve tövbe de etmeyen kişiye, elinin görünür bir yerine HIRSIZLIK DAMGASI vurulabilir/çiziği atılabilir, şeklinde farklı bir görüş ortaya atmamız mümkündür! Böylece o damga/çizik o kişi için bir utanç vesilesi olabilir?! Aynı bugün kendini bir yerlerinden jilet ya da bıçak ile yaralayıp çizen insanlarda olduğu gibi?! Onun kollarına ya da göğsüne bakıldığında rahatsız (bir şeylerin bağımlısı) olduğu görüşüne varıldığı gibi?! Hatta böyle insanların herhangi bir önemli Devlet Güvenlik Kuruluşlarına (Askeri veya Polis Güçlerine) başvuru esnasında Sağlık Raporu alamadan elenmektedirler?!
Öncelikle şu konuya bir açıklık getirmemiz gerekiyor: Bu konular HUKUKUN SAHASINA GİRER?! Herkesi ilgilendirmez. Vatandaşların ilgi alanı değildir. Vatandaşın üzerine düşen Arapça bilmiyorsa, anladığı/bildiği dilde BİR KUR’AN MEALİ OKUYUP öncelikle İTİKADİ/İNANÇ/İMANİ meselesini halleder. Bu da İNİŞ SIRASINA GÖRE BİR KUR’AN MEALİ okunduğunda 1. İnen Sure olan Alak Suresinden başlayıp, 83. İnen Mutaffifin Suresine kadar defalarca okuyup bitirerek ve Ayetler arası bağlantıyı da kurarak ve Ayetlerin üzerinde düşünerek İMANINI/İTİKADINI oluşturmalı. Biz bu İNİŞ SIRASINA GÖRE KUR’AN OKUMASINA İlköğretim, Ortaöğrenim ve Lise Seviyesinde bir Eğitim-Öğretim Sistemi diyoruz. Daha sonra kişi Üniversite Seviyesinde Eğitim almak/görmek isterse: Örneğin bir Hukuk Fakültesi Öğrencisi olmak isterse Üniversitelere Yönelik Medeni Sureler ilgi alanına girer. Eski deyimle: FIKIH TEDRİSATI yapmak isterse, bir Fakih/Hukukçu olmak isterse Kur’an’ın Hüküm Sureleri ve Ayetleri üzerinde tefekkürünü sürdürür. Maalesef bugün her ortamda, özellikle Sosyal Medya Platformlarında önüne gelen üstüne vazife olmadığı hâlde HUKUK ile ilgili Ayetler üzerinde konuşmaktadırlar. Yani, hani önüne bir dava gelse; örneğin bir hırsızlık yapan biri gelse ve onunla ilgili bir hüküm/karar vermek durumunda kalıp SORUMLULUK alsa ki almak öyle kolay değildir, ancak o zaman akılları başına gelir ve derler ki: Bu bizim işim değil?! Hakimlerin, Yargıçların, İddia Makamı olan Savcıların ya da Savunma Makamı olan Avukatların işi derler (tabi Allah’ın Ayetlerine göre hüküm/karar verilen bir ortamda). Hani olur ya, günümüz yönetim biçimlerinde Hırsızlık, Cinayet, Tecavüz konularında başa çıkılamayınca Allah’ın Ayetlerine/Hükümlerine dönüldüğünde bu konular İSLÂM HUKUKÇULARININ işidir!