GÖKLERDEKİ ve yerdeki herşey Allah karşısında acizdir. O; mutlak güç sahibidir, doğru hüküm / isâbetli karar verendir.
Hadid Suresi
İniş Sırası: 94 • Mushaf Sırası: 57 • Medeni Sure • 29 Ayettir
Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla.
Hadid 2
Göklerin ve yerin hükümranlığı yalnızca O’nundur. Diriltir, öldürür. O, herşeye hakkıyla gücü yetendir.
Hadid 3
O, Evvel’dir; zaman itibariyle eksi sonsuzdur (-∞) ve Âhir’dir; zaman itibariyle artı sonsuzdur (+∞). Zâhir (akıl gereği, alemlerin yaratıcısı olduğu açıktır) ve Bâtın’dır (akıl gereği, sonsuz kudretin zatı şimdilik gözümüzün kapsama alanı dışındadır). O, herşeyi hakkıyla bilendir.
Hadid 4
O, gökleri ve yeri altı günde (altı evrede) yaratıp, sonra Arş dahil tüm kâinata kanunlarını kurmuştur. Yere gireni, ondan çıkanı; gökten ineni, oraya yükseleni bilir. Nerede olsanız; ‘O’ sizden haberdardır ve Allah bütün yaptıklarınızı görmektedir.
Hadid 5
Göklerin ve yerin hükümranlığı O’nundur. Bütün işler ancak O’na döndürülür.
Hadid 6
Gecenin gündüze, gündüzün geceye çevrilmesi, O’nun tabiat kanunlarına göredir. O, göğüslerin özünü (kalplerde olanı) hakkıyla bilendir.
Hadid 7
ALLAH’a ve Rasûlüne iman edin ve sizi kullanmaya yetkili kıldığı, kazandığınız mallardan harcayın. İçinizden iman edip de harcayanlar var ya; onlar için büyük bir ödül vardır.
Hadid 8
Rasûl sizi, Rabbinize iman etmeniz için davet edip dururken size ne oluyar da Allah’a iman etmiyorsunuz? Ki vicdanınız, varlığını haykırdığı halde!.. Eğer inanacak kimselerseniz (bu çağrıya uyun).
Hadid 9
O, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kulu Muhammed’e apaçık ayetler indirendir. Şüphesiz Allah; size karşı çok esirgeyici, çok merhametlidir.
Hadid 10
Size ne oluyor da, Allah’ın tavsiye ettiği şekilde harcama yapmıyorsunuz? Halbuki göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. İçinizden, fetihten (Mekke fethinden) önce harcayanlar ve saldırganlara karşı savaşanlar (diğerleri ile) bir değildir. Onların derecesi sonradan harcayan ve saldırganlara karşı savaşanlardan daha yüksektir. Bununla beraber Allah, hepsine de en güzel olanı (cenneti) vadetmiştir. Allah bütün yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
Hadid 11
KİM Allah’a (tavsiye ettiği işlerde harcaması için), güzel bir borç verecek ki, Allah da onu (Allah için verdiklerini) kendisine kat kat ödesin. Ona çok değerli bir ödül de vardır.
Hadid 12
Mümin erkeklerle mümin kadınların nurlarının, önlerinde ve sağlarında koştuğunu göreceğin gün kendilerine şöyle denir: “Bugün size müjdelenen şey içlerinden ırmaklar akan, ebedi olarak kalacağınız cennetlerdir.” İşte bu büyük başarıdır.
Hadid 13
Münafık erkeklerle münafık kadınların iman edenlere; “Bize bakın ki, sizin nurunuzdan biz de aydınlanalım” diyecekleri gün kendilerine; “Arkanıza (gerisin geri dünyaya) dönün de (orada) bir nur arayın” denilecektir. Derken aralarına kapısı olan bir sur / set çekilir. Bunun iç tarafında rahmet / cennet, onlar (münafıklar) tarafındaki dış cihetinde ise azap / cehennem vardır.
Hadid 14
(Münafıklar ahirette) müminlere şöyle seslenirler: “Biz de (dünyada iken) sizinle beraber değil miydik?”[1] (Müminler de) derler ki: “Evet, fakat siz kendinizi yaktınız. Başımıza musibetler gelmesini gözlediniz, şüphe ettiniz. Allah’ın emri gelinceye kadar kuruntular sizi aldattı. O çok aldatıcı (insandan ve cinden şeytanlar) da Allah hakkında sizi aldattı / Allah’ın yolundan saptırdı.”[2]
_____________________
[1] Münafıklar, müminlere dünyada iken de aynı şeyleri söylüyorlardı (Nisa 4/141).
[2] Allah bu konuda tüm insanları uyarmıştır (Lokman 31/33, Fatır 35/5). Burada münafıkları / kâfirleri ne diye insandan ve cinden şeytanlar Allah ile ve Allah’ın merhameti ile aldatıyor, sorusu akla gelebilir. Zaten bunlar kafir insanlar denilebilir. Ancak bunlar bu hâl (münafıklık) üzere iken Allah ve merhameti ile aldatılma olayı gerçekleşmiyor, tam aksine önceki hâllerini yani illâ önceden müslümanlar, müminler diye düşünmemek lazım farklı bir düşüncede de olsa insandan ve cinden şeytanlar; o kişiyi Allah’tan uzaklaştırmak, yolundan saptırmak için ellerinden geleni yaparlar biliyorsunuz, bu konuda pek çok ayet vardır. Sapık, münafık ve kâfir birinin Allah ile ve merhametiyle ne işi olabilir, diye aklımıza sorular gelebilir, bu açıklamayı (dipnotu) bu yüzden gerekli gördük. Ancak şunu da belirtmeden geçmek istemem: Bu aldatıcılar münafıklara gelip siz en doğru yoldasınız diyerek te aldatılabilecekleri diğer (alttaki) bağlantılı ayetlerde görmekteyiz. Münafıklara gelip böyle vesveseler de verirler! Bir arkadaşımızın bu konu ile ilgili bir görüşü, sorusu üzerine ihtiyaç duyduk diyebiliriz. O kardeşimize ve ilgi gösterip kafasına takılan şeyleri bize danışan herkese şimdiden teşekkür ederim. Araştırmalarınızda başarılar dilerim.
Hadid 15
Bugün artık ne sizden, ne de inkâr edenlerden bir fidye alınır. Barınağınız ateştir. Size yaraşan odur. Orası gidilecek ne kötü yerdir!
Hadid 16
İMAN EDENLERİN Allah’ı zikretmekten ve inen haktan dolayı kalplerinin saygı ile ürpermesinin zamanı gelmedi mi? Daha önce kendilerine kitap verilip de, üzerinden uzun zaman geçen, böylece kalpleri katılaşanlar gibi olmasınlar. Onlardan birçoğu fasık kimselerdir.
Hadid 17
Bilin ki Allah yeryüzünü ölümünden sonra diriltmektedir. Düşünesiniz diye gerçekten size ayetleri açıkladık.
Hadid 18
Şüphesiz ki; sadaka veren erkeklerle, sadaka veren kadınlar ve Allah’a (tavsiye ettiği işler için), güzel bir borç verenler var ya, (verdikleri) onlara kat kat ödenir. Ayrıca onlara çok değerli bir ödül de vardır.
Hadid 19
Allah’a ve Rasûllerine iman edenler var ya, işte onlar sıddıklar (özü sözü doğru kimseler) ve Allah katında şahitlerdir. Onların ödülleri ve nurları vardır. İnkâr edip ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar cehennemliklerdir.
Hadid 20
BİLİN Kİ; dünya hayatı ancak bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda karşılıklı bir övünme, çok mal ve çok evlat sahibi olmak yarışından ibarettir. Tıpkı şöyle: Bir yağmur ki, bitirdiği bitki çiftçilerin hoşuna gider. Sonra kurumaya yüz tutar da sen onu sararmış olarak görürsün. Sonra da çer çöp olur. Ahirette ise (dünyada yaptıklarına göre ya) çetin bir azap ve[ya] Allah’ın mağfiret ve rızası vardır. Dünya hayatı aldatıcı zevkten başka bir şey değildir.
Hadid 21
Rabbinizden bir bağışlanmaya ve eni gökle yerin genişliği kadar olan, Allah’a ve Rasûlüne inananlar için hazırlanan cennete, yarışırcasına koşun. İşte bu, Allah’ın lütfudur. Onu dilediğine (hak edenlere) verir. Allah büyük lütuf sahibidir.
Hadid 22
YERYÜZÜNDE ve kendi nefislerinizde uğradığınız hiçbir musibet yoktur ki, Biz izin verdiğimiz takdirde, bir Kitaba (Levh-i Mahfuz’a) yazılıyor olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre kolaydır.
Hadid 23
Elinizden çıkana üzülmeyin ve Allah’ın size verdiği nimetlerle şımarmayın. Çünkü Allah kendini beğenip övünen hiçbir kimseyi sevmez.
Hadid 24
Onlar cimrilik edip insanlara da cimriliği emreden kimselerdir. Kim yüz çevirirse bilsin ki, şüphesiz Allah; ganidir/zengindir, övülmeye lâyıktır.
Hadid 25
ANT OLSUN; Biz elçilerimizi açık mucizelerle gönderdik ve beraberlerinde kitabı (iletip) ve mizanı (ölçüyü de) indirdik ki, insanlar adaleti yerine getirsinler. Kendisinde bir güç/bir dayanıklılık ve insanlar için birçok faydalar bulunan demiri yeryüzünde nimet olarak varettik/indirdik[1]/verdik (ki insanlar ondan yararlansınlar). Allah da kendisine ve Rasûllerine içinden/içtenlikle inanarak yardım edecek[kimse]leri bilsin. Şüphesiz Allah kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.
_____________________
[1] “İnzal”, “Allah’ın demiri insanlara bir nimet olarak vermesi” anlamına gelir. Nüzul döneminde demirin yerden çıktığı dikkate alınarak “inzal” kavramıyla demirin gökten indirilmesinin kastedilmiş olamayacağını dikkate alan müfessirlerin kahir ekseriyeti bu tabirin mecaz anlamında kullanılması gereği üzerinde durmuşlardır ve bu kavramı “Allah’ın demiri nimet olarak vermesi” şeklinde anlamışlardır. Said Nursi’nin görüşü de bu yöndedir. Bu görüşte olanlar âyetin siyak-sibakına, Kur’an’da başka yerlerde geçen “inzal” kavramının hangi anlama geldiğine ve nüzul döneminde demirin yerden çıkarıldığı şeklindeki halk bilgisine dikkat etmişlerdir.
Son asırlarda astrofizik alanında yapılan araştırmalara göre demir ile ilgili dört farklı tarzda (Yıldızlardan Arz dâhil güneş sistemine, Arz bünyesinden çekirdeğe, Meteor ve metoritler ile yer kabuğuna, atmosferde yağmurlar ile yeryüzüne) indiği tespit edilmiştir. Günümüzdeki bazı araştırmacılara göre “inzal” kavramıyla astrofizik ilminin ortaya koyduğu gibi demirin zikredilen yollarla hakikaten gökten inmesi kastedilmiştir. Astronomik ve jeolojik anlamda demirin yeryüzüne inmesi bir gerçek olup “inzal” kavramının anlamıyla da uyuşuyor olsa bile, Kur’an’ın nazil olduğu dönemde Araplar bu gerçekliği bilmedikleri için âyetin böyle bir anlama delâlet etmesi mümkün görülmemiştir. Çünkü Kur’an’ın ilk muhatapları onlardır ve Yüce Allah onların anlayışlarına göre onlara hitap etmektedir. Bununla birlikte beyan ilminin kuralları dikkate alındığında kısmen de olsa âyetin bu anlama da işaret edebileceği anlaşılmaktadır. Bunun yolu “inzal” kavramını tamamen mecaz[2] anlamında değil, kinaye[3] anlamında ele almaktır. Mecaz bir sözün aynı zamanda hakikat anlamında da kullanılmasını mümkün kılmaz iken, kinayede bunun mümkün olduğu görülmektedir. Mecazda olduğu gibi kinaye de kastedilen anlam, hakikat anlamının dışındaki bir mâna olmakla birlikte kinayede bu mâna aynı sözün bir derece hakikat anlamında kullanılmasına engel teşkil etmez. Bu sebeple makalede, âyette geçen “inzal” kavramının ağırlıklı anlamının “nimet olarak verme” olduğu üzerinde durulmakla birlikte, bu anlamın “inzal = indirme” anlamına aykırı olmadığı, hatta aralarında birbirini destekleyici bir alâka olduğu, bu yüzden bazı meal yazarlarının “enzelnâ” ifadesini “nimet olarak indirdik” şeklinde tercüme ettikleri hususuna dikkat çekilmiştir. Kinaye anlamında kullanıldığında asıl kastedilen anlam “nimet olarak verme” şeklinde olmakla birlikte astrofizik ilminde sözü edilen “gökten inme” şeklindeki hakikat anlamına işaret etmesinin mümkün olduğu hususuna da temas edilmiştir.
[2] Bir kelime gerçek anlamından tam manâsıyla kopamamışsa yan anlamlı olarak değerlendirilirken; gerçek anlamından tamamen kopmuş olan sözcükler ise mecaz anlamlı olarak değerlendirilmektedir. Örneğin; “Dün akşam ateşim yükseldi.” cümlesindeki ateş kelimesi gerçek anlamından çok fazla uzaklaşmadığı için yan anlamlıdır.
[3] Cümlede ifade edilen düşüncenin, genellikle alaycı biçimde, tersini kasteden anlatım biçimidir. Örnekler: Takımımız bu haftaki maçında muhteşem bir oyunla 4-0 mağlup oldu. Çocuk o kadar çalışkandı ki her dönem en az beş zayıf getirirdi. “Ateş düştüğü yeri yakar.”- “Böyle yürürseler, mahalleye yatsıya varırlar.”- “Çocukların velvelesi, herkesi ayağa kaldırdı.”- “Çok zahmet çektik, sonunda ayağımız düze bastı.”
Hadid 26
ANDOLSUN; Biz Nuh’u ve İbrahim’i gönderdik. Nübüvveti/Nebiliği ve kitabı onların soylarına da verdik. Onlardan kimi doğru yola ermiştir, ama içlerinden birçoğu da fasık kimselerdir.
Hadid 27
Sonra bunların peşinden art arda rasûllerimizi gönderdik. Onların arkasından da Meryem oğlu İsa’yı gönderdik, ona İncil’i verdik ve kendisine uyanların kalplerine şefkat ve merhamet duygusu koyduk. (Kendiliklerinden) icat ettikleri ruhbanlığa gelince; Biz onu onlara farz kılmamıştık/yazmamıştık. Allah’ın rızasını kazanmak için, onu kendileri icat etmişlerdi. Fakat ona da gereği gibi uymadılar. Biz de içlerinden iman edenlere ödüllerini verdik. Fakat onlardan birçoğu da fasık kimseler oldular.
Hadid 28
EY İMAN EDENLER! Allah’a karşı gelmekten sakının ve Rasûlüne iman edin ki, size rahmetinden iki kat pay versin, size kendisiyle yürüyeceğiniz bir nur versin ve sizi bağışlasın. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
Hadid 29
Bunları açıkladık ki, Kitap Ehli (Museviler, İseviler ve Müslimler / yalnız Allah’a bağlanıp teslim olanlar) Allah’ın lütfundan hiçbir şeyi kendilerine ait kılmaya güçlerinin yetmeyeceğini ve lütfun Allah’ın elinde olduğunu, onu dileyen (gereğini yaparak talep eden) kimseye vereceğini bilsinler. Allah büyük lütûf sahibidir.