Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla.

Meryem 1

Kaf, Ha, Ya, Ayn, Sad.[*]

_____________________
[*] Bu harflere huruf-u mukattaa /birbiri ile bağlantısı kesilmiş harfler denir. Bunların Nebîmize sorulmamış olması, bilinen bir anlamının olduğunu gösterir. Yoksa müşrikler bunu dillerine dolar, Nebîmizi sürekli rahatsız ederlerdi. Bununla ilgili sorular, İslam’ın Arap yarımadası dışına yayılmasından sonra başlamıştır.

Bu harflerle başlayan yirmi dokuz sureden yirmi beşinde Kur’an’a, dördünde de önemli konulara vurgu yapılıyor olmasından, onların dikkatleri toplama görevi yaptığı anlaşılır. Türkçede böyle bir kullanım yoktur.

Meryem 2

(BU); RABBİNİN, kulu Zekeriya’ya rahmetini anıştır.

Meryem 3

Bir zaman gizli/kısık bir seslenişle Rabbine yalvardı:

Meryem 4

“Rabbim!” dedi; “Gerçekten bende kemik gevşedi ve ihtiyarlıkla da saçım başım ağardı. Oysa ben Sana (boyun büküp) dua etmekle mahrum olmadım/geri durmadım ey Rabbim!

Meryem 5

Doğrusu ben (vefatım/beni vefat ettirmen sonrası) arkamdan gelecek yakınlarım adına endişe ediyorum. Eşim de kısırdır. Bana kendi katından bir dost armağan et.

Meryem 6

Bana ve Yakub ailesine mirasçı olsun! Rabbim onu razı olduğun birisi kıl!”

Meryem 7

“Ey Zekeriya! Biz sana bir oğul müjdeliyoruz. Onun ismi Yahya’dır. Biz daha önce ona hiçbir adaş kılmadık.”

Meryem 8

“Rabbim!” dedi. “Benim nasıl oğlum olabilir? Üstelik, eşim kısır ve ben de yaşlanmış iken”.

Meryem 9

“İşte böyledir” dedi. Rabbin buyurdu ki: “Bu Bana göre kolaydır. Nitekim daha önce sen de hiçbir şey değil iken, seni yaratmıştım.”

Meryem 10

Dedi ki: “Rabbim! Bana bir delil ver.” (Allah) dedi ki: “Senin delilin, üç gece insanlarla konuşamamandır;[1] sapasağlam olduğun halde!”

_____________________
[1] Dikkat edilirse burada: “Konuşmamandır” değil, “Konuşamamandır” kullanılan kelime. Yani konuşmama meselesi kendi isteğiyle değil, Yüce Rabbinin konuya müdahil olmasıyla olan bir meseledir.

Meryem 11

O mihraptan/tapınaktan/mabetten kavminin karşısına çıktı; onlara ‘sabah ve akşam tesbih etmelerini’ işaret etti/diliyle anlattı.

Meryem 12

(BÜYÜDÜĞÜNDE): ”Ey Yahya! Kitabı kuvvetlice tut” (dedik). Daha çok gençken ona Hikmeti verdik (problem çözme bilimini öğrettik).

Meryem 13

Katımızdan (ikrâm olarak) ona (onu yaratırken özüne) bir acıma ve temizlik duygusu koyduk/verdik. O korunan bir kul oldu.

Meryem 14

Anne-babasına iyilik ediciydi; isyankâr bir zorba değildi.

Meryem 15

Ona doğduğu gün, öleceği gün ve diri olarak yeniden kaldırılacağı gün selâm olsun!

Meryem 16

KİTAP’TA Meryem’i de hatırla/Meryem’den de bahset! Hani bir zaman; ailesinden ayrılıp doğu tarafında bir yere çekilmişti.

Meryem 17

Sonra onlardan yana kendisine bir perde çekmişti.[1] Biz de ona ruhumuzu[2] (Melek Cebrail’i) gönderdik; ona düzgün bir beşer[3] olarak göründü.

______________________
[1] Mabetteki bir odaya çekilip ailesiyle arasına bir perde çekmişti.

[2] Bu ruh, Ruh’ül-kudüs yani Cebrail aleyhisselamdır. Allah İsa aleyhisselamı daima onunla desteklemiştir (Bakara 2/87253Maide 5/110).

[3] Kur’an’da yer alan “Beşer” ve “İnsan” kavramları her ne kadar eş anlamlı gibi görünseler de ilgili ayetler incelendiğinde farklı bağlamlarda kullanıldıkları göze çarpar. Kavramlar arasındaki ortak nokta ise ikisinin de aynı varlığı ifade etmeleridir.

Rabbimiz, “kurumuş, yıllanıp kokuşmuş kara balçıktan” yarattığını ifade ettiği Adem için birbirini takip eden ayetlerde hem “insan” hem de “beşer” kavramlarını kullanıyor. Bu da Adem’in ve onun türünün yaratılış itibariyle bu iki vasfı taşıdığını gösterir. Bu vasıflar arasındaki farkın ne olduğunu da ilgili diğer ayetlerden öğreniyoruz.

a) Beşer

Kur’an, insan türüyle ilgili fizyolojik yapısı bağlamında bir şey söyleyeceği zaman “beşer” kavramını kullanmaktadır. Örneğin Yusuf’un (a.s) güzelliği karşısında ellerini kesen kadınlar onun bir “beşer” olamayacağını söylüyorlardı. (12/31) İnsanüstü bir varlık olduğuna gönderme yapıyorlardı da diyebiliriz.

Allah’ın elçileri de gönderildikleri toplumlarda “yeme-içme” gibi fizyolojik bazı özelliklerinden dolayı dışlanmışlardır. Zira toplumlar kendileri gibi etten kemikten bir beşer değil, bir melek talep ediyorlardı. İlgili bazı ayetler (23/33-34), (17/95-96).

Ölümlü bir varlık olarak yaratılmış olmamız da biyolojik yapımızla ilişkilidir. Rabbimiz bu gerçeği ifade ederken “beşer” kavramını kullanmaktadır (21/34).

b) İnsan

“İnsan” kavramının geçtiği ayetlerde insan türünün sosyal bir varlık olması özelliğinden bahsedilmektedir. Mesela, Rabbimiz insana öğrettiği şeylerden bahsederken bu kavramı kullanmaktadır (96/5), (55/3-4).

İnsanın özgür iradesiyle ortaya koyduğu davranışlarla ilgili de bu kavram kullanılır (103/2-3), (96/6-7).

Ayetlerde “sorumluluk ve imtihan” söz konusu olduğunda yine “insan” kavramı devreye girmektedir (33/72)(76/2).

İnsanın ahiretteki durumuyla ilgili ayetlerde de bu kavram kullanılır (79/34-35), (75/10), (89/23).

Sonuç olarak, ayetlerde “beşer” kavramı, insanın etten kemikten bir varlık olması bağlamında kullanılırken; “insan” kavramı irade ve sorumluluk sahibi sosyal bir varlık olması bağlamında karşımıza çıkmaktadır. Fakat başta ifade ettiğimiz gibi beşer de insan da farklı iki varlığın değil; aynı varlığın iki ayrı vasfıdır / özelliğidir.

Meryem 18

(Meryem) dedi ki: “Gerçekten ben senden Rahmân’a sığınırım, eğer sakınan bir kul isen (bana yaklaşma)!”

Meryem 19

Dedi ki: “Ben yalnızca Rabbinin (görevlendirdiği) elçisiyim; sana tertemiz bir oğul armağan etmek için geldim.”

Meryem 20

Dedi ki: “Benim nasıl oğlum olabilir? Bana hiçbir beşer[1] dokunmamış ve ben de zina / iffetsizlik etmemişken?!” (Ki ben asla, Allah’ın koyduğu sınırı / haddi aşmadım / yasasını çiğnemedim!)

______________________
[1] Kur’an’da yer alan “Beşer” ve “İnsan” kavramları her ne kadar eş anlamlı gibi görünseler de ilgili ayetler incelendiğinde farklı bağlamlarda kullanıldıkları göze çarpar. Kavramlar arasındaki ortak nokta ise ikisinin de aynı varlığı ifade etmeleridir.

Rabbimiz, “kurumuş, yıllanıp kokuşmuş kara balçıktan” yarattığını ifade ettiği Adem için birbirini takip eden ayetlerde hem “insan” hem de “beşer” kavramlarını kullanıyor. Bu da Adem’in ve onun türünün yaratılış itibariyle bu iki vasfı taşıdığını gösterir. Bu vasıflar arasındaki farkın ne olduğunu da ilgili diğer ayetlerden öğreniyoruz.

a) Beşer

Kur’an, insan türüyle ilgili fizyolojik yapısı bağlamında bir şey söyleyeceği zaman “beşer” kavramını kullanmaktadır. Örneğin Yusuf’un (a.s) güzelliği karşısında ellerini kesen kadınlar onun bir “beşer” olamayacağını söylüyorlardı. (12/31) İnsanüstü bir varlık olduğuna gönderme yapıyorlardı da diyebiliriz.

Allah’ın elçileri de gönderildikleri toplumlarda “yeme-içme” gibi fizyolojik bazı özelliklerinden dolayı dışlanmışlardır. Zira toplumlar kendileri gibi etten kemikten bir beşer değil, bir melek talep ediyorlardı. İlgili bazı ayetler (23/33-34), (17/95-96).

Ölümlü bir varlık olarak yaratılmış olmamız da biyolojik yapımızla ilişkilidir. Rabbimiz bu gerçeği ifade ederken “beşer” kavramını kullanmaktadır (21/34).

b) İnsan

“İnsan” kavramının geçtiği ayetlerde insan türünün sosyal bir varlık olması özelliğinden bahsedilmektedir. Mesela, Rabbimiz insana öğrettiği şeylerden bahsederken bu kavramı kullanmaktadır (96/5), (55/3-4).

İnsanın özgür iradesiyle ortaya koyduğu davranışlarla ilgili de bu kavram kullanılır (103/2-3), (96/6-7).

Ayetlerde “sorumluluk ve imtihan” söz konusu olduğunda yine “insan” kavramı devreye girmektedir (33/72)(76/2).

İnsanın ahiretteki durumuyla ilgili ayetlerde de bu kavram kullanılır (79/34-35), (75/10), (89/23).

Sonuç olarak, ayetlerde “beşer” kavramı, insanın etten kemikten bir varlık olması bağlamında kullanılırken; “insan” kavramı irade ve sorumluluk sahibi sosyal bir varlık olması bağlamında karşımıza çıkmaktadır. Fakat başta ifade ettiğimiz gibi beşer de insan da farklı iki varlığın değil; aynı varlığın iki ayrı vasfıdır / özelliğidir.

Meryem 21

(Melek) “İşte böyledir” dedi. Rabbin buyurdu ki: “O, Bana göre kolaydır. Onu insanlara bir delil ve katımızdan bir rahmet kılmamız için (böyle yaptık)”. Bu iş olmuş bitmiştir.

Meryem 22

(MERYEM) ona (İsa’ya) gebe/hamile kaldı. Sonra onunla uzak ıssız bir yere çekildi.

Meryem 23

Derken doğum sancısı onu hurma dalının altına sürükledi. Dedi ki: “Ne olurdu ben bundan önce ölseydim de, unutulup gitmiş olsaydım!”

Meryem 24

(Ağacın) alt tarafından (bir sesle) kendisine seslenildi: “Üzülme! Rabbin (içmen için) alt yanında bir su arkı var etti.

Meryem 25

Hurma dalını kendine doğru silkele; üstüne henüz olgunlaşmış taze hurma dökülsün.

Meryem 26

Artık: ‘Ye ve iç, gözün aydın olsun!’ Eğer insanlardan birisini görürsen de ki: “Ben Rahman’a oruç (konuşmama orucu) adadım: Bugün hiçbir insanla konuşmayacağım.”

Meryem 27

BÖYLECE onu (İsa’yı) taşıyarak kavmine geldi. Dediler ki; “Ey Meryem! Gerçekten tuhaf bir şeyle geldin.

Meryem 28

Ey Harun’un kızkardeşi! Baban kötü bir kişi değildi ve annen de iffetsiz biri değildi.”

Meryem 29

Onu (İsa’yı) gösterdi. Dediler ki: “Biz beşikteki bebekle nasıl konuşuruz?!”

Meryem 30

(İsa) dedi ki: “Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum. Bana Kitap verdi[*] (gelecekte Kitap verecektir) ve beni Nebi yaptı (gelecekte Nebi yapacaktır).[*]

______________________
[*] Burada dikkat edilirse; o an için İsa as.’ın daha beşitke bir bebek iken konuştuğu görülmekte. Nasıl oluyor da kendisine hem Kitap ve hem de Nebilik verildiğini söylemekte?! Burada hem o an için şimdiki dil kullanılmakta ve hem de bize göre gelecekte kendisine Kitap verileceği ve Nübüvvet (Nebilik) verileceğini İŞARET vardır, bu yüzden biz hem şimdiki zaman dili ve hem de gelecek zaman dilini kullanarak meallendirmek durumunda kaldık. Çünkü İsa as. beşikteki haliyle dillendirildi ve daha sonra başka ayetlerde de yetişkin olarak karşımıza çıkıyor, buradan yola çıkarak bebeklik yaşında vefat etmemiş. O zaman gelecekte kendisine Kitap ve Nübüvvet verileceği anlamında da manâ verilmesi bizce gayet normaldi. (En doğrusunu Allah bilir).

Meryem 31

Nerede bulunursam bulunayım beni faydalı kılacak. Sağ olduğum sürece bana namaz kılma ve (üretim ve ticaret yaparak) zekat verme sorumluluğu verdi/yükledi.

Meryem 32

Anneme iyilik/hürmet etmemi/saygılı davranmamı istedi. Beni başkaldıran/bir zorba (hayırsız evlât) yapmadı.

Meryem 33

Doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden kaldırılacağım gün selâm/esenlik üzerimedir.”

Meryem 34

İŞTE, MERYEM OĞLU İsa! Hakkında ayrılığa düştükleri konunun gerçeği budur!

Meryem 35

Allah’ın çocuk edinmesi[1] (baba olması) olacak şey değildir. Her türlü ihtiyaçtan uzaktır. Bir işe hükmettiği zaman ona sadece “ol” der, o da hemen oluşmaya başlar.

______________________
[1] İhlas 3: “O, baba değildir ve evlât da değildir!”

Meryem 36

(İsa dedi ki): “Şüphesiz ki Allah; benim ve sizin Rabbinizdir. O’na kulluk edin. Dosdoğru yol işte budur!”

Meryem 37

Daha sonra gruplar kendi aralarında ayrılığa düştüler. Artık o inkâr eden kimselerin vay haline! Büyük bir günü görmekten dolayı…

Meryem 38

Ne güzel işitirler ve ne güzel görürler Bize geldikleri gün! Fakat bugün o zalimler apaçık bir sapıklık içindedirler.

Meryem 39

Pişmanlık gününe karşı onları uyar, o zaman iş bitirilir. Onlar gaflet içindedirler ve inanmıyorlar.

Meryem 40

Şüphesiz Biz yeryüzüne ve üzerinde bulunanlara vâris oluruz. Ve onlar, Bizim katımıza döndürülecekler.

Meryem 41

KİTAP’TA İBRAHİM’İ de hatırla/hakkında konuş/gündem yap! Gerçekten o dosdoğru bir Nebi idi.

Meryem 42

Hani bir zaman babasına dedi ki: “Ey babacığım! Niçin işitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir fayda vermeyen şeylere kulluk ediyorsun?

Meryem 43

Ey babacığım! Şüphesiz sana gelmeyen bir ilim bana geldi. Öyleyse bana uy ki, seni düzgün bir yola ulaştırayım.

Meryem 44

Babacığım! Şeytana kulluk etme! Şüphesiz şeytan Rahmân’a karşı isyankâr olmuştur.

Meryem 45

Babacığım! Ben Rahmân’ın katından sana, bir azabın dokunmasından korkuyorum. O zaman şeytanın dostu olursun.”

Meryem 46

Dedi ki: “Ey İbrahim! Sen benim ilâhlarımdan/tanrılarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer vazgeçmezsen muhakkak seni taşa tutarım. Uzunca bir süre benden uzak dur.”

Meryem 47

(İbrahim) “Sana selâm olsun” dedi. “Rabbimden senin için bağışlanma dileyeceğim. Çünkü O bana karşı çok lütufkârdır.

Meryem 48

Ben sizden ve sizin, Allah’tan başka yardıma çağırdıklarınızdan da uzaklaşıyor, yalnız Rabbime yöneliyorum. Umulur ki, Rabbime yönelmekle mahrum olmam.”

Meryem 49

Böylelikle onları ve onların Allah’ın yanında taptıklarını terkedince, Biz de ona (oğlu) İshak’ı ve (torunu) Yakub’u verdik. Ve her birini (Allah’ın mesajlarını ileten) nebi kıldık.

Meryem 50

Onlara rahmetimizden armağanlar verdik. Onlara yüce bir doğruluk dili verdik.