“Öldürülene bedeninin (kopan, ikiye ayrılan) parçasını[1] yerleştirin / birleştirin / kopan, ikiye ayrılan organları bütünleştirin!”[2] dedik. Allah ölülere / ölmeye yüz tutmuş organlara, bu şekilde (parçalarını bütünleştirerek) can verir / ayağa kaldırır.[*] O size ayetlerini böyle gösteriyor. Belki aklınızı kullanırsınız / doğru bağlantılar kurarsınız.
______________________
[1] Ayetin bu bölümüne meal ve tefsirlerde “sığırın bir parçasıyla ölüye vurun” şeklinde anlam verilerek “o” manasına gelen ha (هَا) zamiri daha önce geçen sığırla ilişkilendirilir. Halbuki bu ayette, öncekinden farklı bir olaydan söz edildiği için kurulan ilişki yanlıştır. Zaten Allah ahirette hiçbir ölüyü, sığırın bir parçası ile vurarak diriltmeyecektir. Buradaki zamir, öldürülen kişinin nefsini yani bedenini gösterir.
[2] Darb (ضرب)’ın kök anlamı, bir şeyi bir şeyin üstüne vurma veya sabitlemedir (Müfredat). Arapçada pek çok iş için kullanılabilen bu fiilin anlamı, vurulan veya sabitlenen şeye göre değişir (el-Ayn).
[3] Ölüden ayrılan parçanın onun bedeniyle birleştirilmesi emredilmektedir. Yeniden dirilme, tekrar yaratılan kemiklerin bütünleştirilip onlara et giydirilmesi şeklinde olacaktır (Bakara 2/259–260, Müminun 23/14, 15, 16).
Bakara Suresi 73. Ayetin Tefsiri
فَقُلْنَا اضْرِبُوهُ بِبَعْضِهَاۜ كَذٰلِكَ يُحْيِ اللّٰهُ الْمَوْتٰى وَيُر۪يكُمْ اٰيَاتِه۪ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
“Ölenin vücudunun parçasını yerine koyun!” demiştik. Allah ölülere, bu şekilde (parçaları birleştirerek) can verir. Size âyetlerini gösterir ki aklınızı kullanasınız “(Bakara 2/73)Allah-u Teala Kesilmiş olan sığırın bir parçası ile öldürülmüş kişiye vurulmasını istemektedir. Yani uyuyan bir kişiyi silkeleyip “hadi kalk” dercesine vurulması gibi.
Allah-u Teala “Size âyetlerini gösteriyor; belki aklınızı kullanırsınız.”(Bakara 2/73) demekle bize bu ayet üzerinde iyice düşündüğümüz zaman anlayacağımızı anlatmaktadır.
Bakara 73. ayet ile Zümer 39/42 ayeti arasında çok büyük benzerlik görmekteyiz. Aynı konudan bahseden bu ayette de Allah-u Teala üzerinde iyice düşündüğümüz zaman anlayacağımızı anlatmaktadır. Kur’ân-ı Kerim fıtrata, akla, tefekküre, insanın etrafında gelişen olayları tahlil etmeye sürekli vurgu yapar.
Kitabın ayetlerinin, düşünen ve aklını kullananlar için açık bir şekilde ortaya konduğunu söyler ve muhataplarına görevler yükler.
Tüm bunlar ön yargılardan, ön kabullerden, siyasi, kültürel, hissi duygulardan arınabilmiş salt akıl ilkeleriyle yani doğru düşünme yolları ile mümkün olur. Kitaptaki ve tabiattaki ayetleri insan ancak bu metotlarla kavrar, sonuçlara ulaşır ve uygular.
Kabullerini ve itirazlarını bu ilkeler doğrultusunda yapar. Buradan hareketle, her insanın doğuştan getirdiği doğru düşünme ilkelerini konu edinen mantık ilmi insan hayatının her aşamasında bilmesi ve uygulanması gereken kurallardır ve Kur’an’ı daha iyi anlama konusunda bize yardımcı olur.
“Allah ölüm esnasında ruhları alır , ölmeyenlerinkini de uykuda alır. Ölümüne hükmettiğini tutar, ötekini belli bir vakte kadar salıverir.
Bunda düşünen bir toplum için göstergeler vardır”(Zümer 39/42) ayette ölüm ve uyku arasında çok büyük bir bağ olduğunu anlamaktayız. İnsan ve ruhu, kullandığımız bilgisayar ve programı gibidir. Ruh ile can da birbirinden farklı şeylerdir.
İnsanlardaki ve hayvanlardaki canlılık ta bilgisayara gelen elektriğe benzer. Bilgisayarın elle tutulan ve görülen kısmı insanların vücudu gibi, görülmeyen programı ise insandaki ruh gibidir.
Nasıl ki bilgisayarı diğer elektronik aletlerden ayıran görülmeyen programı ise insanı da diğer canlılardan ayıran görülmeyen ruhudur.
Anne karnında insanın bütün organları ve canlılığı oluştuktan sonra kişi için kişiye özel yaratılmış olan ruhu üflenmektedir. Ruh verilmesinden sonra iyiyi ve kötüyü birbirinden ayırmaya, dış dünyadan gelen seslere tepki vermeye başlamaktadır. İnsan öldüğünde de ölen ruhu değil vücududur.
Ruh yaşamaktadır. “Onlardan birine ölüm geldi mi şöyle der: “Rabbim! Beni geri çeviriniz.Terk ettiğim dünyada belki iyi bir iş yaparım”. “Hayır asla; o onun söyleyeceği sözdür. Önlerinde yeniden dirilecekleri güne kadar bir engel vardır.” (Muminun 23/99-100) ayetinde konuşan kişinin ruhudur, nitekim bedeni öldüğünden artık dünyaya dönemeyecektir.
Bir nevi artık programın yükleneceği bir bilgisayar yok diye örnek verebiliriz. İşte ayette geçen engel bedenin canlılığını kaybetmiş olmasıdır. Demek ki kabirler için halk arasında çokça duyulan “kabirdeki kişi kabri tekmeler” “kabirdeki kalkar kafasını vurur” gibi şeyler uydurmadır.
Uyuyan ile ölen kişi arasındaki fark ise, uyuyan kişinin ruhunun bedenine tekrar gireceği, ölen kişinin ise bedeni canlılığını kaybettiğinden dolayı bu geri dönüşün engellendiğidir.
Zira ahirette insanlar dirildiği zaman;”yatağımızdan kim kaldırdı” (Ya’sin 36/52) diyeceklerdir.
Bakara 72.ayette öldüğünden bahsedilen kişi de bu şekilde uykusundan dirilmiş, “beni falanca kişi öldürdü” şeklinde beyan etmiştir.
Bunun sonrasında ölüp, ölmediği anlatılmamaktadır, Allah bilir.
“Geceleyin sizi vefat ettiren ve gündüzün ne yapıp ettiğinizi bilen odur. Gündüzün sizi kaldırır ki ecel-i müsemmanız tamamlansın. Sonra dönüşünüz ona olacaktır. Sonra da yapmış olduklarınızı size o bildirecektir.” (Enam 6/60) ayetinde de uyku ve ölüm arası ilişki açıkça görülmektedir.
Yani insanlar her uyuduklarında ölürler ve uyandıklarında dirilirler. Ayette geçen “bas” kelimesi hem ölüm, hem uyku için aynı şekilde kullanılmaktadır. Yani kişinin yataktan kaldırılmasıdır.
Allah-u Teala şöyle buyurmaktadır: “Ya da şu kişiyi gözünde canlandırabilirsin: Tavanları çökmüş ve duvarları üzerlerine yıkılmış bir kente uğramış da “Allah bu kenti ölümünden sonra nereden diriltecek?” demişti.
Allah onu oracıkta yüz yıl süreyle öldürdü, sonra diriltti. “Ne kadar kaldın?” diye sordu. “Bir gün kaldım; belki bir günden de az” dedi. Allah dedi ki: “Yok, tam yüz yıl kaldın. Yiyeceğine ve içeceğine bak, hiç bozulmadılar. Bir de eşeğine bak … Bu, seni insanlara bir belge yapmak içindir. Şimdi de (eşekten kalma) kemiklere bak da onları nasıl birleştireceğimizi sonra nasıl ete büründüreceğimizi gör”.
Bunları açık açık görünce, dedi ki: “Artık biliyorum; Allah gerçekten her şeyi bir ölçüye bağlamış”. (Bakara 2/259) Ayette geçen kişi Hz. Üzeyir’dir. Milattan altı asır önce II. Buhtürnas tarafından Kudüs yerle bir edilmiş, Süleyman mabedi yıkılmış, insanların tümü Babil’e sürgün edilmiştir.
Bu olaylar sırasında oradan Hz. Üzeyir eşeğiyle geçmekte olup, gördükleri karşısında büyük bir ümitsizliğe kapılmış ve: “Allah bu kenti ölümünden sonra nereden diriltecek?” demiştir. Böyle dediğinde Allah onu öldürmüş ve yüz yıl sonra tekrar diriltmiştir.
Üzeyr (a.s) ise kendisinin uyuyup uyandığını sanmıştır. Bu da insanlara bir mucizedir. Allah-u Tealanın onunla konuşmasından da Hz. Üzeyir’in peygamber olduğu anlaşılmaktadır. İşte ölüm ile uyku arasında yakın bağlar olduğu ayetlerden görülmektedir. Allah ölüleri tekrar yarattığında ruhları da bedenlerine girecek ve sonra da dirileceklerdir.
Allah-u Teala “Allah’ın ayetlerinden biri de şudur: Yeri kupkuru görürsün; üzerine yağmur suyunu indirdik mi kımıldar ve kabarır. Yeri dirilten Allah, elbette ölüleri de diriltecektir.
O, her şeyin ölçüsünü koymuştur.” (Fussilet 41/39) ayetinde de yeniden dirilişini anlatmakta ve Bakara 259. ayetin sonunda dediği gibi her şeyin ölçüsünü koyduğundan bahsetmektedir.
Nitekim her şeye bir ölçü koyan yüce Allah, ölüme ve yeniden dirilmeye de bir ölçü koymuştur. Toprağın içinde ölen bitkiler, yağmur ile dirilip nasıl canlanıyorsa, ölüler de öyle canlanıp diriltilecektir.
Zira ahirette de tüm canlılar öldükten sonra; dağlar eriyerek denizleri dolduracak, denizlerdeki sularla da yeryüzü bataklık durumuna gelecektir.
İşte bu bataklık içerisinde insanların en küçük parçacıkları mutlaka muhafaza edilmiş olup, bebek olarak değil Hz. Adem’in yaratılışı gibi o parçacıktan yaratılacak, yaratılışı tamamlandıktan sonra ruh gelip vücudu ile birleştirilecek (Nefisler eşleştirildiği zaman 81/7) ve Allah’ın huzuruna getirilecektir.