Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla.

İsra 1

O ALLAH Kİ; her şeyden münezzehtir / hiçbir kusuru, eksiği yoktur. Geceleyin kulunu (Rasûlune görsel / görüntülü bir öğretim faaliyeti olmak maksadıyla bir gece uykudayken rüya aleminde) Mescid-i Haram’dan / Mekke’den çevresini bereketli kıldığımız (el-Beyt’ül-Ma’mûr olan) En Uzak Mescid’e (Allah’ın kudreti etrafında toplanan yere / Yüce Topluluğun Allah’a secde ederek ibadet ettiği yere) çıkardı / yükseltti:[1] Ayetlerimizden bir kısmını (gözleriyle apaçık bir şekilde) kendisine göstermek (görmesini sağlamak) için![2] Şüphesiz O; işitendir, görendir.

______________________
[1] Bugün efsâne olarak anlatılan Miraç aslında Kur’an’da ve İslâm’da yoktur. Miraç kültürü tamamen israiliyat (yahudi mitololijisi) kökenlidir.

Biz ‘İsra Olayı’ deriz. Bu Miraç meselesi yani bilindiği üzere gece yürütülme ve göğe yükseltilme meselesi bize dayatılmış bir efsanedir. Orada Musa as.’a rastlayıp onunla Namaz Vakitleri konusunda pazarlık meselesi de tamamen uydurmadır ve israiliyat (yahudi mitololijisi) kökenli bir kültürden ibarettir.

Şuradan anlamalıyız; Muhammed as. neden Musa as. ile görüştürülüyorlar da İbrahim as. ile görüştürülmüyor, düşünün?! İsrailiyat kökenli bir uydurma olduğu apaçık ortadadır!

Bir Müslüman; Mekke’den, daha doğru deyimle dünyadan direkt Allah katına astral anlamda (rüya aleminde ruhsal olarak) yükseltildiğini anladığında/yükseltilebileceğine inandığında bir sorun olmaz. Bu konuda İMANİ bir konu değildir. Allah ayetiyle bilgilendirmiştir, o kadar.

Bu Surenin (İsra) 60. ayetine bkz. Geceleyin (rüyada) bu olaylar oluyor. Rüya aslında burada görüntü demektir. İsra kelimesine yürüyüş anlamı vermek yanlıştır, doğrusu çıkarmaktır/yükselmektir. Aynı kelime Musa as’ın Tur Dağına çıkarılması için de kullanılmıştır.

Aslında Miraç yabancı bir kelime değil, bkz. Meariç/Yükselme Suresi bile var. Allah: “Başkaca ayetlerini göstermek istiyor ve gösteriyor”. Rasûlüne mutmain olsun diye, yani onu desteklemek, kalbini mutmain kılmak amaçlı görsel/görüntülü bir eğitim veriyor. Ve gerçek mahiyetini ancak Allah biliyor (Kur’an/Allah bu konuda detay vermemiştir).

Bugün çevresi bereketli kılınan dünyada neresi var?! Ayette ifade edilen bir kısım ayetler nerede var?! “KUDÜS” diyorlar, oysa bugün orada KAN GÖVDEYİ götürüyor?! (O bölge bu anlamda Allah’ın ayetiyle tezat teşkil etmiyor mu?!) Allah’ın bereketli kıldığı (mamur edilen) yerde böyle şeyler olur mu?! Orası (yani Allah’ın İsra: 1 ‘de anlattığı bu yer) bu dünya olamaz! Artı bu ayetin indiği dönemde bugün adlandırıldığı gibi Mescid-i Aksa diye bir mekân da yoktu!

Allah’ın katlarından birisi Allahu alem. Tüm RUHLARIN (Melekût Aleminin) toplandığı (çevresi cennet -ile bereketli kılınan- en uzaktaki) bir mescid/toplanma yeri olma ihtimali çok yüksek.

KUDÜS VE MESCİD-İ AKSA BAĞLANTISINA GELİNCE

Miraç konusundaki ihtilaflardan biri de Kudüs ve Mescid-i Aksa bağlantısıdır. Aslında Miraç’ın bir rüya olduğunu ifade ettikten sonra bu hususa tekrar dönmenin bir öneminin kalmadığı düşünülebilir. Ama biz yine de konuyu eksik bırakmamak adına Kudüs ve Mescid-i Aksa bağlantısı hakkında birkaç kelam etmeyi gerekli görüyoruz.

Meşhur Hadis derlemelerinden Sahih-i Buharî’deki rivayetler, Miraç’ın Mekke’den göğe yükseliş biçiminde olduğunu aktarırken, Sahih-i Müslim’deki rivayetler ise göğe yükselişin Kudüs’ten olduğunu nakleder.

Muhammed as’ın “İsra” yani gece yürüyüşü sonrası ve onun bir devamı olarak göğe yükselip Allah katına ulaştığı anlatısı/efsânesi gerçekte Kur’an’dan onay alan bir anlatı/kıssa/efsâne değildir. Bununla birlikte sonraki dönemlerde “İsra” hadisesine ilave edilerek bir miraç anlatısı üretilmiştir. Miraç anlatılarına baktığımızda Musa as’ın Tur Dağına çıkışı ile Muhammed as’ın gece yürüyüşü/İsra hadisesinin çok benzediğini görmekteyiz. Musa as., Tur Dağında Allah’tan On Emri almıştır. Muhammed as.’da Sahih-i Buharî’deki gibi pek çok uydurma rivayetlerde anlatıldığı üzere, Miraç sırasında Allah’tan önce elli vakit, daha sonra kademe kademe indirilmek suretiyle beş vakit namaz buyruğunu almıştır. Uydurma rivayete göre kademe kademe indirilişte (yukarıki paragraflarda da değindiğimiz gibi) Muhammed as’a Musa as rehberlik etmiştir. Görüleceği üzere yalnızca bu husus bile Miraç meselesindeki İsrailiyat/Yahudi mitolojisi etkisini çok net bir biçimde ortaya koymaktadır. (Buhari’de bu rivayet Salat 76, Enbiya 5 tasnifiyle yer almaktadır.)

İsrâ (إسراء) kelimesi, “seriy (سرِي)” kökünden türemiş kabul edilerek ona “gece yürüyüşü” anlamı verilmiştir. İsrâ kökünden fiillerin geçtiği ayetlerde “gece (ليل)” kelimesi de olduğu için bu kelimeye “gece yürüyüşü” anlamı vermek yanlıştır. Kelime, “her şeyin en yükseği” anlamına gelen “serâh (سَرَاة)”dan türemiştir (Müfredât, (سرى) mad). Kur’an’da isrâ kökünden gelen fiillerin tamamı, “en yükseğe çıkarma” anlamındadır. Necm suresindeki ayetler (Necm 53/13-18) “isrâ”nın, yukarıya çıkarma anlamında olduğunun en açık delilleridir. Kelimenin geçtiği diğer beş ayetten ikisi, Lut aleyhisselama verilen şu emri içerir: “Gecenin bir bölümünde aileni isrâ et/ en yukarıya çıkar!” (Hud 11/81, Hicr 15/65). Tevrat’ta da yer alan “yukarıya çıkar!” emri, gelecek azaptan kurtulmaları için Lut aleyhisselamın, ailesini dağa çıkarması emridir (Tekvin 19/17). Diğer üç ayette ise Musa aleyhisselama, “kullarımı en yukarıya (dağa) çıkar!” (Taha 20/77, Şuarâ 26/52, Duhan 44/23) emri içerir. O dağ, İsrailoğullarını götürdüğü Kızıldeniz’in kenarı ile Kahire arasında olan ve yüksekliği yer yer 2.000 metreyi geçen sıra dağlar olmalıdır  (Suna Doğaner, Mısır, DİA). Çünkü o dağlar aşılmadan Kızıldeniz’e ulaşılamaz.

Biz yine de en doğrusunu bilen Allah’tır, diyerek; bizim düşüncemiz ve yorumumuz bu yöndedir; isabet ettiysek Allah’tan, hata ettiysek bizdendir!

[2] Bkz. Necm Suresi: 1-18. Ayetler.

BİR DE UYDURMA DİNDE OLMAYAN MİRAÇ OLAYINDA MUHAMMED AS.’IN ALLAH İLE YAPTIĞI NAMAZ VAKİTLERİ KONUSUNDAKİ PAZARLIK MESELESİ VAR, BİLİYORSUNUZ?!

İsra 2

Biz, Musa’ya kitap verdik, onu İsrailoğulları’na kılavuz yaptık; ‘Benden başkasını vekil edinmeyin’.[1]

______________________
[1] İsra 1. ayette: “Geceleyin kulunu Mescid-i Haram’dan/Mekke’den çevresini bereketli kıldığımız (el-Beyt’ül-Ma’mûr olan) En Uzak Mescid’e çıkardı/yükseltti.” İsra kelimesine yürüttü olarak anlam veren pek çok Meal Sahibi vardır. Aslında bu konuya değinmek için değil, 2. Ayetten yola çıkarak 1. Ayette Musa as.’dan bahsedildiğini söyleyenler de (bağlantı kuranlar da) vardır.

Bu anlayışa/görüşe katılmıyoruz!

2. Ayeti: “Nitekim Biz Musa’yı da benzer şekilde Tur’a (Tur dağı gibi yüksek bir yere) çıkarmış (İsra: Yükseğe çıkarmak anlamındadır), orada Musa’ya nübüvvet vermiş ve elçiliğini bildirmiş, vahiy kitabını yol gösterici/hidayet rehberi olarak vermiş ve: “Güvenip dayanacak ve size dost ve vekil olacak Allah’tan başka kimse yoktur” buyruğunu İsrailoğullarına bildirmesi için O’nu görevlendirmiştik”, şeklinde okumakta fayda var.

İsra 1. Ayetle Allah’ın Muhammed as.’a olan tebliğinden sonra, bu ayetle de aynı tebliğin Musa as’a da yapılmış olduğuna değinilmesi, Nübüvvet görevinin her ikisine de aynı yöntemle ve bizzat Allah tarafından yapıldığını vurgulamaktadır, diye düşünüyoruz.

İsra 3

(Ey) Nuh ile beraber taşıdığımız kimselerin nesli! Şüphesiz o, çok şükreden bir kul idi.

İsra 4

Kitap’ta (M.Ö. yaşamış) İsrailoğulları’na şu hükmü verdik: “Yeryüzünde iki defa fesat/karışıklık çıkardınız ve çok böbürlendiniz, zorbalık ettiniz.

İsra 5

İlkinde üzerinize güçlü kullarımızı gönderdik. Evlerin aralarına girip araştırdılar. Bu yapılması gereken ilahi bir kanun idi.

İsra 6

Sonra tekrar size, onları yenme imkanı verdik. Ve sizi mallarla, oğullarla destekledik. Ve savaşçılarınızı çoğalttık.

İsra 7

İyilik ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz. Ve eğer kötülük ederseniz o da kendi aleyhinizedir. İkincisinde yine yüzlerinizi kötü duruma düşürdüler. (Üzüntüden yüzlerinizin asılmasına sebep oldular.) Ve ilk kez girdikleri gibi yine mescide girdiler ve ele geçirdiklerini mahvettiler.

İsra 8

(Bundan sonra) belki Rabbiniz size acır. Eğer siz dönerseniz Biz de döneriz. Cehennemi kâfirler için yapmışız, kuşatıcı bir zindan!”

İsra 9

GERÇEK ŞU Kİ; bu Kur’an en doğru olan yola iletir ve salih amel/hayata katkı sağlayan/faydalı işleri en iyi şekilde yapan müminlere, kendileri için büyük bir ödülün olduğunu müjdeler.

İsra 10

Ahirete (gelecekteki sonsuzluğa) inanmayan kimselere gelince, onlar için can yakıcı bir azap hazırlamışızdır.

İsra 11

İNSAN hayra dua ettiği gibi, şerre de dua eder. Pek acelecidir insan!

İsra 12

Geceyi ve gündüzü iki âyet yaptık / işâret olarak yarattık. Baksanıza, gecenin âyetini / işâretini giderdik / kaldırdık / sildik ve gündüzün ayetini de aydınlatıcı yaptık. Böylece hem Rabbinizden bir rızık arayasınız, hem de yılların sayısını ve hesabını bilesiniz! İşte Biz, herşeyi açık açık dile getiriyoruz.

İsra 13

Her insanın yapıp ettiğini kendi boynuna doladık. Kıyamet günü onun için, kendisini açılmış olarak bulacağı bir kitap çıkarırız.

İsra 14

“Kitabını oku. Hesapçı olarak bugün sana nefsin yeter.”

İsra 15

KİM doğru yola gelirse, ancak kendisi için doğru yola gelmiş olur! Kim de saparsa / yoldan çıkarsa ancak kendi aleyhine yoldan çıkmış / sapıtmış olur.[1] Hiçbir günahkâr başkasının günah yükünü yüklenip taşımaz![2] Ve Biz, bir rasûl / elçi / kitap[3] göndermedikçe azap ediciler değiliz![4]

_____________________
[1] En’am 6/104Yunus 10/108, Neml 27/92, Rum 30/44, Zümer 39/41, Fussilet 41/46.

[2] En’am 6/164, Fatır 35/18Zümer 39/7, Necm 53/38.

[3] Rasûl (رسول), “birine gönderilen kitap / risâle / söz” anlamına geldiği gibi “o sözü iletmek için gönderilen elçi” anlamına da gelir.  (Müfredat). Allah’ın elçilerinin görevi, onun sözlerini insanlara ulaştırmaktır. Bu sebeple Kur’an’da geçen  Allah’ın Rasûlü (رسول اللّه) ifâdelerinde asıl vurgu ayetleredir. Muhammed as. vefat ettiği için bizim muhatabımız olan Rasûl, sadece Kur’an ve Ayetleridir (Al-i İmrân 3/144). Rasûll kelimesi yerine ”Rasûl / Kitap” ifadesi bunun için yazılmıştır (Maide 5/67Nahl 16/35).

[4] Nisa 4/165, Tevbe 9/115, Taha 20/134, Şuara 26/208, Kasas 28/59.

İsra 16

Yıkımı hak eden bir kent yıkılmadan önce, onun varlıklı azgın kimseleri emir sahibi / yönetici olur; orada suç işleyip bozgunculuk yaparlar. Üzerlerine azap yasası gerçekleşir… Biz de onları mahvederiz, orayı tamamen darmadağın ederek.

İsra 17

Nuh’tan sonra nice nesilleri helâk ettik. Kullarının günahlarını haber alıcı ve görücü olarak Rabbin yeter.

İsra 18

KİM bu çabucak geçen / aceleyle gelip giden dünyayı isterse orada istediğimiz kişiye onun için varettiğimiz kadarını veririz! Sonra da ona (sonsuz kalmak üzere) cehennemi vatan kılarız. Kovulmuş, kınanmış olarak oraya yaslanır.

İsra 19

Kim de ahireti isterse ve mümin olarak, ona uygun bir çaba ile çalışır, koşturursa; işte bunlara çalışmalarının karşılığı verilmiş olur.

İsra 20

Hepsine; onlara da bunlara da Rabbinin lütfundan (dünyada) uzatırız. Rabbinin lütfu (insanların bir kısmıyla) sınırlı değildir!

İsra 21

Bak! Kimini kiminden farklı[1] bir kabiliyette / karakterde / özelliklerde yarattık. Elbette ahiret dereceler bakımından daha büyüktür ve nimeti / ikrâmı da daha büyüktür.

______________________
[1] Kelimenin “faddale” şeklindeki kullanımlarında ise “sahip olunan, mal, mülk, imkan gibi farklı şey” anlamında kullanılıyor. Nisa Suresi’nin 32. ayeti buna güzel bir örnektir. Erkeklerin üstünlüğüne delil olarak aktarılan ayette de aynı kullanımın bulunduğunu ifade edelim.

Bir de ALLAH’ın bazınıza diğerinden fazla verdiği şeyleri (ma FADDALE Allahu bihi ba’dukum ala ba’din) istemeyin. Erkeklere çalışmalarından bir pay, kadınlara da çalışmalarından bir pay vardır.

İsra 22

(EY İNSAN), Allah ile birlikte başka bir ilâh edinme! Yoksa kınanmış yalnız başına bırakılmış olarak oturup kalırsın.

İsra 23

RABBİN kendisinden başkasına kulluk etmeme ve anne-babaya iyilikle / güzellikle davranma görevi verdi. Eğer ikisinden birisi veya her ikisi senin yanında ihtiyarlığa ulaşırsa onlara ilgisiz davranma, onları (‘öf anne-baba ya’ diyerek) azarlama ve onlara saygılı (davranarak) güzel, hoş sözler söyle!

İsra 24

Onlara merhametten dolayı alçak gönüllü/şefkatli ol. De ki: “Rabbim! Onlara (anne ve babama) merhamet et; küçükken beni merhametle/şefkatle yetiştirdikleri gibi!”

İsra 25

Rabbiniz nefislerinizin içindeki şeyleri daha iyi bilir. Eğer siz faydalı, (insana ve hayata katkı sağlayan) iyi kişiler olursanız; şüphesiz O da tövbe edip yönelenleri bağışlayandır.

İsra 26

AKRABAYA, yoksula ve yolcuya hakkını ver. Ama gereksiz yere saçıp-savurma!

İsra 27

Şüphesiz saçıp-savuranlar şeytanların kardeşleri olmuşlardır. Şeytan ise, Rabbine karşı nankör olmuştur.

İsra 28

Eğer Rabbinden umduğun bir nimeti bekleyerek[1] onlardan yüz çevirmek zorunda kalırsan hiç değilse onlara uygun hoş/güzel (rahatlatacak) bir söz söyle!

______________________
[1] Kendin muhtaç hâlde bulunuyorsan.

İsra 29

Cimri olma! Savurganlık da yapma! Yoksa, ihtiyaç içinde oturur kalırsın/sıkıntıya düşersin.

İsra 30

Şüphesiz senin Rabbin rızkı[1] dilediği kadar açar (yaratır) ve kısar. Şüphesiz O, kullarından haberi olandır, görendir.

______________________
[1] Rızık kelimesi: Yiyecek, içecek maddelerini içerir, yani boğazdan geçenleri ifade eder. Bu anlamda, bazı ülke ve insanlarına rızkı fazla verdiği-genişlettiği gibi, bazı ülke ve insanlarına da kısar-daraltır. Zengin-fakir ailelerde ve yine zengin-fakir ülkeler örneğinde olduğu gibi! Fakirlikte, rızkın daraltılmasında bugün için örnek ülke Afrika, refah yönünden ise Avrupa gösterilebilir. Ancak boğazdan geçen rızık ile; yine mal, evlât ve servetlerin artışı ya da eksiltilmesi ile de ifade edilen rızkı/nimeti ayırt etmek lazım. Yine bu ayette: Kimi insan işçiliği tercih eder/işçi kalır/diler/ister onun geliri hep aynı düzeydedir, ama; kimi insan da gerek beyin, gerek akıl, gerek işletmecilik yönünden ve ekonomiyi iyi kullanma, yönetme yönünden kendini güçlü hisseder. Rabbinden daha çok mal ve evlat talebinde bulunabilir, anlamı da çıkmaktadır. (Kasas: 82 ve dipnotunu okuyunuz). En iyisini Allah bilir. [7] Ergenlik/evlilik çağı, akıl baliğ çağı her ülkenin oy kullanma (reşit) yaş sınırına gelmiş, yani; 18 yaş erkek ve kız çocukları olarak da anlamamız mümkün.

İsra 31

FAKİRLİK korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin! Onların ve sizin besinlerinizi Biz yaratıyoruz. Şüphesiz ki onları öldürmek, çok büyük bir suçtur.

İsra 32

Zinaya yaklaşmayın! Çünkü o; açık bir kötülüktür, çok berbat bir yoldur.

İsra 33

Haksız yere Allah’ın haram kıldığı canı (bir kişiyi/insanı) öldürmeyin! Kim mazlum olarak öldürülürse onun velisine yetki vermişizdir, o da öldürme konusunda aşırı istekli olmasın. Çünkü o, kendisine yardım edilendir.

İsra 34

YETİMİN malına yaklaşmayın! Ancak en güzel biçim(olan hukukî sınırlar için)de, öncelikle onların yararlarına olmak şartıyla; rüştüne/sorumluluk çağına ulaşıncaya kadar (mallarına) yaklaşabilir/değerlendirebilir/çalıştırabilirsiniz. Ve sözleşmelerinizi de (mallarını geri vererek) yerine getirin! Şüphesiz insan sözleşmelerden sorumlu tutulacaktır.

İsra 35

Ölçtüğünüz zaman ölçüyü tam/eksiksiz yapın ve dosdoğru bir ölçü ile tartın! Bu daha hayırlıdır, sonucu daha iyidir.

İsra 36

Öğrenmediğin/bilmediğin bir işi yapmaya kalkma! Çünkü kulak, göz ve gönül; bunların hepsi ondan sorumlu olacaklardır.

İsra 37

Yeryüzünde böbürlene böbürlene yürüme! Çünkü sen, asla yeri delip yırtamazsın ve boyca da dağlara erişemezsin.

İsra 38

Bu kötü olan(davranış)ların hepsi, Rabbinin katında hoş görülmeyen şeylerdir.

İsra 39

(Ey insan!) İşte bunlar; Rabbinin senin aklına bildirdiği / vahyettiği hikmetlerdendir. Allah ile beraber başka bir ilâh / yönlendirici edinme! Yoksa cehenneme atılırsın; rahmetten uzaklaştırılmış kınanmış olarak?!..

İsra 40

ŞİMDİ (SÖYLEYİN), Rabbiniz oğulları[1] size mi seçti? Meleklerden de kendisine dişiler mi edindi? Şüphesiz, siz çok ağır (yalan/iftira) bir söz söylüyorsunuz.

______________________
[1] İhlas 3: “O, baba değildir ve evlât da değildir!”

İsra 41

ANT OLSUN, bu Kur’an’ın içinde sözü uzun uzun anlattık. Düşünüp öğüt alsınlar diye. Fakat onlara (müşriklere) kaçıştan başka bir faydası olmuyor.

İsra 42

De ki: “Eğer dedikleri gibi, O’nunla beraber ilâhlar olsaydı, onlar arşın sahibine gitmek için mutlaka bir yol ararlardı.

İsra 43

O, hata ve eksikliklerden uzaktır!” Onların yakıştırmalarından yücedir! Çok büyük/çok uludur.

İsra 44

Yedi gök, yeryüzü ve onların içinde bulunanlar O’nu tesbih ederler. O’nu sayısız övgülerle tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Fakat siz, onların tesbihini anlamıyorsunuz. Şüphesiz O; halîm’dir, çok bağışlayandır.

İsra 45

KUR’AN OKUNDUĞUNDA, ahirete inanmayanlarla senin aranda sanki bir perde var.

İsra 46

Zekâlarında onu kavramalarına engel olan kabuklar, kulaklarında da bir ağırlık var sanki. Kur’an’da bir ve tek olan Rabbini andığın zaman; onlar kaçarcasına arkalarını dönüp gidiyorlar.

İsra 47

Biz, seni ne maksatla dinlediklerini ve hani onlar gizli konuşurlarken de o zalimlerin; “Siz ancak sihirlenmiş / aldanmış bir adama tâbi oluyorsunuz” dediklerini de gayet iyi biliyoruz.

İsra 48

Bak, sana nasıl misaller verdiler? Böylece şaşırdılar, artık bir yol bulmaya güç yetiremezler.

İsra 49

DEDİLER Kİ: “Biz kemik yığını ve ufalanmış (kokuşmuş ceset hâline gelip te çürüyüp) toprak olduktan sonra mı? Gerçekten biz mi yepyeni bir yaratılışla diriltileceğiz?”

İsra 50

De ki: “İster taş olun, ister demir,