EĞER velisi (korumakta) olduğunuz (henüz rüştünü ispat etmemiş) yetim kızlar konusunda mallarını / haklarını koruyamama gibi bir endişeye kapılırsanız, hakkaniyet gereği onlarla aranızda (noter / yetkili makam ve şahitler huzurunda) bir sözleşme yaparak (servetlerini / mallarını / haklarını) güvence altına alın.
(Biz biliyoruz; onların malları başkalarının eline geçmesin diye onları nikâhınıza almak istiyorsunuz, eğer yetimleri düşünüp onların haklarını korumada samimi iseniz onlarla değil);
“(Savaşta) iki, üç veya dört yetim çocukla ortada kalmış bir kadının[1] geçim yükünü üstlenip nikâhlayın / evlenip kanatlarınız / korumanız altına alın veya (onları müminlerden bir başkasıyla) evlendirin.(Onların çocukları ile kendi çocuklarınız arasında) hakkaniyetli davranamamaktan endişe ederseniz (bırakın iki, üç, dört yetim çocuklu bir kadınla evlilik yapmayı) tek çocuklu kadınla bile nikâhlanmanız / evlilik yapmanız uygun değildir?!
Evlenecekseniz de (onlarla değil savaşta size esir düşerek sığınmış ya da) elinizin altında bulunan biriyle (yani ülkenize çalışmaya gelerek geçime ve korunmaya muhtaç durumda olan bekâr ya da çocuksuz yabancı dul bir kadınla) evlenin. İşte bu davranış (evlenip servetlerine konmak istediğiniz ve sorumluluğunuz altında bulunan) yetim kız çocuklarının korunması için daha hayırlıdır / daha uygundur”.[2]
______________________
BU AYET İÇİN TARİHİ VESİKALARDA GEÇEN BİLGİ:
Nisâ 3 ayet hangi olay üzerine inmiştir?
Bu ayetin iniş/nüzul sebebi şudur: Hz. Aişe -özetle- anlatıyor: Bazı kimseler bakmakta oldukları yetim kız akrabalarının malına ve güzelliğine göz diktiği için, onlarla evlenmek istiyordu. Ancak onlarla evlenirken onlara verilmesi gereken mehirlerini vermek istemiyorlardı.
Nisa suresi ne zaman indi?
Nisâ sûresi Medine’de müslüman toplumun oluşması, Bedir, Uhud ve Hendek savaşları gibi çetin günlerin yaşanması, geride yetimlerin ve dul kadınların bırakılması, müşriklerin yanı sıra Ehl-i kitap ve münafıklarla temel inanç ve sosyal ilişkiler bakımından problemlerin ortaya çıkmasından sonra muhtemelen (626-27).
Kur’ân-ı Kerim’in anlaşılmasında Arapçanın öncelikli bir yerinin olduğu muhakkaktır. Bu nedenle hem tefsir hem de tefsir usulü eserlerinde Kur’ân’ı yanlış veya eksik anlamamak için lügat, sarf, nahiv ve dile dair benzer ilimlerin bilinmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu hususla bağlantılı olarak âyetlerin, dilde var olan zayıf, kural dışı veya garîb anlamlara değil, âyetlerin sözdizimine uygun olan ve dilde yaygın olarak kullanılan güçlü anlamlara hamledilip buna göre tefsir edilmesi gerektiği beyan edilmiştir. Çalışmamızın konusunu teşkil eden Nisâ sûresi 3. âyeti ile ilgili farklı açıklamalarda bulunulmuştur.
[1] Bu konu çok önemli ve suistimâle açık olduğu için AYETİ cümleler hâlinde verdik. Şimdi, gerek Arap Dili ve Gramerini bilen ve gerekse bilmeyip Kur’an’ı Kavram üzere çalışan pek çok kişi hemen şu soruyu soracaklar: Şimdi siz aşağıdaki cümlelerde; “İki, üç veya dört yetim çocukla ortada kalmış bir kadın” ifadelerini nereden çıkarıyorsunuz?!
Meal Sahipleri arasında daha; Ayetin girişini unutup son cümlelerle bağlantı dahi kuramayanlar var ne yazık ki?! Elinizin altında, koruyup gözetmekle mükellef / sorumlu olduğunuz yetim kız çocuklarıyla servetlerinden dolayı evlilik yapacağınıza, gidin (bir şekilde dul kalmış) Savaşta kocaları ölmüş çocuklu kadınlarla evlenin, anlamını ilk cümleden alıyoruz. Bu konuları Ayet Mealinin orijinaline koymamız mümkün olmadığı için PARANTEZLERLE ve DİPNOT ile de detaylandırıp AYETİN ve KONUNUN DAHA DOĞRU ya da DOĞRUYA YAKIN BİR ŞEKİLDE ANLAŞILMASI İÇİN biraz uzun tutmak durumunda kalabiliyoruz, bilginize.
Aşağıdaki konuya geçmeden önce bir şeyi daha dile getirmek istiyorum. Bu Arap Dili ve Gramerine vakıf olan kelli felli insanların ağzından dökülenlerin ilki de hemen; vay efendim kadının da nefsi var, birtakım ihtiyaçları var, bizim var da onların yok mu?! Far-ı misal senin dediğin gibi de olsa yani: Nikahınız / korumanız altına alınan o kadınların bu anlamda ihtiyaçlarının karşılanması lazım, diyerek maalesef üzülerek söylemek istiyorum, bu insanlar erkek olduğu için akılları hep censellikte. Oysa bir kadının bir-iki çocuğu varsa artık o kadın ANNEDİR ve varsa yoksa evlâtlarıdır. Evli olan bir kadın için bile öncelik kocası değildir, çocuklarıdır. Bazen karı – koca arasında: Vay efendim sen çocuk sahibi olduktan sonra beni ikinci plâna attın, hiç hesaba bile katar olmadın?! Allah yemin ederim aynı bu sözleri söylemiş biri olarak: Ben, çoçuklarımın annesi ilk doğumundan ve kucağına yavrusun aldıktan sonra yeminle ben ikinci plâna atıldım, hatta devre dışı kaldım. Tabi ben böyle deyince hemen bu dediğim kişiler ilk akıllarına gelen cinsel anlamda algılayacaktır, ben onu kasdetmiyorum: Sevgide, ilgide daha çok ikinci plana atıldık… Çünkü artık onun varı yoğu evladırı, yani bir annenin demek istiyorum.
Adaleti sağlayamazsanız, şeklinde gelen cümleyi: İşte birden fazla evliliğe gönderme yapıp, eşler arasında adaleti sağlayamazsınız olarak anlayanlar yine maalesef çoğunlukta?! Oysa burada YETİM ÇOCUKLU bir Kadınla evlilik yapacağınız zaman onun önceki kocasından olan çocukları ile sizin kendinizin önceki eşinizden olan çocuklarınız arasında ADALETİ SAĞLAMAKTAN endişe duyarsanız, olarak algımayı (akıllarına getirmeyi) maalesf bir türlü düşünememişlerdir!
Müslümanım diyen insanlar olarak ister dört evlilik var deyin, ister yok deyin. İster dört evliliğe inanın, ister inanmayın/karşı olun hiç önemli değil?! Çünkü bugün ortada bir realite/gerçek var: İnananı da, inanmayanı da birden fazla kadını bir şekilde adeta bir odalık gibi kapatıyor. Bir ev tutuyor; kimi imam/dini nikah kıyıyor, kimi nikah olayı önemsemeden metres hayatı yaşıyor. Önemli olan bugünkü yasalarda bu duruma bir çözüm bulunması gerekiyor. Kimi imam/dini nikâhı suistimal ederek kadınların (evlilik ile edinilen miras) hukukunu elinden alıyor. Hele bir de çocuk ya da çocuklar dünyaya geliyorsa kadın hepten ortada kalıyor.
Allah Rasûlü Muhammed as. dünyada yaşıyorken sadece iki eş aldı hayatına. Biri daha 25 yaşında ve bekâr iken, dul olup 40 yaşında olan Hatice validemizdi. Diğeri, Hatice ra. vefat edince 20’li yaşlarda nikahına aldığı Aişe validemizdi (her ikisine de selâm olsun).
Zevc kelimesi cümlenin gelişine ve gidişine göre farklı anlamlar taşır. Sadece Hatice ve Ayşe’yi kasteden zevc kelimesi eş anlamında olup, bunun dışındaki kelimeler kadın veya erkek olsun; dost/arkadaş, gittiği yolda yoldaşlık eden, yardımcılar, hizmetli/hizmetleri gören görevli, kanatları/koruması altına alınanlar, devlet memuru, özel kalem müdürü, güvenlik görevlisi, temizlik görevlisi, haberleşme görevlisi, iletişim görevlisi ya da tercüman gibi anlamlar taşır. Bu görevliler vatandaş veya vatandaş olmayan insanlardan olduğu gibi, savaşlarda esir düşmüş insanlardan da seçilebilir.
Bu iki validemiz dışında; koruması/kanatları altına alıp nikâhladığı kadınların yetim çoluk çocuklarına sahip çıktı, geçimlerini ve eğitimlerini üstlendi ve o kadınlarla asla cinsi münasebette bulunmadı. Onların pek çoğu da yaşları çok ilerideydi. Kanatları altına aldığı her bir kadın, Nebi as.’a nikâh vesilesiyle en yakınlardan olduğu için, ellerinden ne iş geliyorsa Nebi’ye yardımcı oluyordu. Ki bu kadınlar arasında çok maharetli olanlar da vardı; bazıları eğitimli, bazıları birden fazla dil biliyordu ve bugün olduğu gibi bir Devlet Başkanı, diğer Ülke Devlet Başkanları ile görüşmeye gittiğinde nasıl ki bir Tercüman yanında götürüyor, Nebi as. ‘da nikâhlı olan kadınlardan birini yanına alıyordu, diye değerlendirin. Dolayısıyla pek çok nikâhlı/koruması altında olan kadınlar Devletin çeşitli kademelerinde yer almışlardı. Bir de böyle bakıp değerlendirin çok evlilik/eşlilik olayını?! Bu çok eşlilik meselesi sulh zamanında ortaya çıkmış bir zorunluluk değildi, biliyorsunuz. Savaş ortamlarında erkeklerin kaybı ile ortada kalan kadınlardı!
O dönemde geçmişten yani cahiliye döneminden kalma cariyelik ve kölelik te Kur’an/İslâm ile ortadan kaldırılmıştır. Savaş esirlerinden olan erkeklere KÖLE, kadınlara ise CARİYE deniliyordu. Esir kadınlara ve erkekler her türlü cinsel pislik uygulanıyordu, kişi onların sahibiyim diye onları insandan bile saymıyordu?! İşte İslâm onların özgürleşmesini sağlayarak onların hak ve hukuklarını tanıdı. O günün Müslümanları; hür kadınlarla evlenemeyenler daha daha doğrusu, savaşlarda esir alınan düşman kadınlardan İslâm’ı kabul edenlerle evlendirilerek onlara özgürlük tanıdı. Müslüman olmayan esir kadınlar da bu şekilde evlilikleri kabul ederek onlar da özgür kalıyorlardı. Olaya bir de bu yönden bakmakta fayda var.
Böyle bir giriş yaparak asıl söylemek istediğim konuya gelmek istiyorum. Allah’ın ‘gizli dost tutmama hükmü’ hem Müslüman kadın ve hem Müslüman erkek için geçerlidir. Kadınların, özellikle Mümin kadınların gizli dost tutmaları (en başta nesil emniyeti için gizlice buluşup birlikte yaşaması) söz konusu bile olamaz, apaçık zina hükmüne girer. Bugünkü yasalarda erkekler için bir boşluk var, özellikle erkekler gizli dost tutarak ve kendilerine ayrı bir ev açarak dilediği gibi yaşamaktadırlar.
İMAM NİKÂHI DİYE BİR ŞEY YOKTUR?!
İslâm Devletinde Evlilikler/Nikâh Kıymalar adı farklı olmakla birlikte bugünkü gibi Kurumsallaştırılmış Nikâh Daireleri, Evlendirme Memurluğu gibi kurumlar vardı. Bugünkü Medeni diye bilinen devletlerin kanunları/yasaları İslâm Medeniyetinden esinlenmişler. Bugün geçerli olan tek Nikâh; Resmi Nikâhtır, çünkü kadınları güvence altına alan ancak bu Nikâhtır?!
İyi güzel de İmam/Hoca Nikâhı nereden çıktı?! Şöyle düşünün: Bir kolaylık olsun diye ta Osmanlı Döneminde ve hatta ondan önceki bütün İslâm diye bilinen topraklarda uygulanagelen bir gelenekti, diyebiliriz. Çünkü devlet ve tabilerinin (halkın/milletin) çoğalması ile böyle bir uygulama/yöntem geliştirmişler. Ancak öyle adaylar gelip, yanlarında da şahit getirip: Bir cami imamının ya da bir alimin karşısına oturup, evlilik akitlerinin tamamlanması sonucu oradan ayrılıp gitmeleri ile sonlanan bir merasim değildi?! İllâ ki kayıt altına alınıyordu. Erkeğin eşi için söz verdiği mihri (evlilik hediyesi) kayıt altına alınıyordu ve Devletin ilgili Kurumuna iletiliyordu ki; kadının evlilik hukukundan kaynaklanan hakları (miras hukuku) vs. güvence altına alınıyordu. Öyle laf ile olan bir eylem değildi.
Bugün de aynı şekilde olmuyor mu?! Eskiden böyle olmuyordu; kim Mahallede evlenmeye kalksa ya da dediğimiz gibi bir kadını ya da genç bir kızı ikinci eşi olarak almaya kalksa gidip imama nikâh kıydırıyorlardı. İmamın o kişinin ilk mi, ikinci mi, üçüncü mü, dördüncü mü evliliği olduğu sormuyordu bile?!
Şimdi öyle mi; hayır?! Çünkü bir yasayla devlet bu olayların önüne geçti. İmamların nikâh kıymalarını yasakladı. Böyle bir olaya girişen imamlara ceza-i müeyyideler uygulamaya bile başladı.
Sonra neyi resmileştirdi?! Belediyelerin görevlerinden olan Evlendirme Memurlukları zaten bu işlevi görüyorlardı. Bugün Mahalle Muhtarlarına da Nikah Kıyma Görevleri verdi, aynı zamanda Müftülere de?! Ancak bunlar; kişiler Evlendirme Memurluklarına başvuruyorlar, haklarında araştırmalar yapılıyor, kişiler evli mi, bekâr mı vs. Evlenmelerinde bir engel teşkil olmadığı ortaya çıkınca; Muhtarlar ve Müftüler konuyla ilgili bilgilendiriliyor, sonra nikâhları kıyılıyor?!
Onun için yine maalesef diyorum, bugün yasadışı evlilikler/birliktelikler, Müslümanım diyen erkekler de işin kolayını imam nikâhı kıyarak bulmuşlardı?! Diyanet/Devlet bu olaya yasak getirdi. Ancak dini bilgisi olan birini bulup yine nikâh kıydırılıyor?!
[2] Haydi diyelim 4 Evlilik olmuş olsun, bu durumu aynı anda dört kadınla evlilik olarak değil; onu da şöyle anlamakta fayda var (aşağıda daha detaylı izah edilmiştir) ÖMRÜ HAYATINDA en fazla 4 kez evlilik yapılabilir, çünkü onun dışında İNSANIN FITRİ RAHATSIZLIKLARA uğradığını bugün BİLİM İNSANLARI açıklamaktadırlar?!
KUR’AN KÜLTÜRÜNE SAHİP OLAN/OLMAYAN HERKES BU VB. AYETLERİ MAALESEF YANLIŞ ANLAMIŞLARDIR?!
Çünkü kafaları hep cinsellikte olduğu için, bu vb. ayetleri okuduklarında hep birden fazla eşlilik/eşler akıllarına gelmektedir?! Ahiret yaşamında cinsellik düşünenler ya da böylesi düşünceler bir sapkınlıktır! Dünyada kişinin eşiyle yaşadığı ise Allah’ın üreme konusunda fıtri olarak koyduğu bir yasadır!
Allah erkek için de kadın için de bundan sebep: BİR SINIR KOYMUŞTUR, EN FAZLA DÖRT EVLİLİK?! Çünkü ömrü hayatında 10, 15 evlilik ya da yasak ilişki yaşayan insanlarda fıtrat bozulması söz konusu oluyor, bunu bilim insanları açıklıyorlar. Allah yarattığı kullarını en iyi bildiği için bu fıtri bozulmaların önüne geçmek için 4 evlilikle sınırlamış (en doğrusunu Allah bilir, biz böyle anlıyor ve düşünüyoruz).
Çünkü öbür türlü NEFİSLERE sahip olunamaz, ister kadın olsun, ister erkek NEFİS DAİMA AŞIRILIĞI emreder?!
Kişinin nefsi ister ki, ölünceye kadar onlarca kadın ile ve erkek ile birliktelik yaşasın?!
Allah’ın emri üzere yaşamayanlar için böyle bir sorun yok, onlarca kadın ve erkek ile birliktelik yaşıyorlar öyle değil mi?! Eşi olduğu halde hem de…
İşte bu nefsin azgınlığının önüne geçilmesi için Allah; mümin erkeklere ve mümin kadınlara bir SINIRLAMA getirmiştir, en fazla 4 eş alabilirsin ömründe, o da aynı anda değil… Çünkü aynı anda ne kadınlar buna razı olur ve ne de sizler güç yetirebillirsiniz buyurur. SİZİN İÇİN EN HAYIRLISI/İYİSİ TEK EŞLİLİKTİR, tavsiyesinde bulunur!..
4 Eşliliği meşru görüp kafaya takanlar ki bunu yaşayanlar en iyi bilir ki asla mutlu ve huzurlu olamazlar, tamam cinsel anlamda belki mutlu olabilirler ancak manevi anlamda asla! Onun için Nisa 128 ‘i de bu yönde ele alırlar, oysa burada ALLAH GENELE HİTAP EDER?! Mümin kadın ve erkeklere yani… Erkek müminlerin eşleri derken her bir Mümin Erkeğin Eşi olarak meseleyi çoğul ele alır. Bu ayeti BİR BİREY olarak okuyan kişi; “Haa, demek ki Allah birden fazla eşlere sahip olabilirsiniz” buyuruyor olarak algılıyorlar, çünkü nefislerin öylesi hoş görünüyor!
Hele bir de 129. ayette: BİRBİRİ ARASINDA DENGEYİ KURMADA ZORLANABİLİR, gelince hah tamam işte bu diyorlar, oysa mesele göründüğü gibi değil. Genel olarak bütün Müminlere hitap ediyor, sizler eşleriniz arasında dengeyi kurmada zorlanırsanız, deniliyor!
Nisa 128 ve 129’u doğru anlamak için konuyla ilgili bölümün başlangıcı olan 127. ayetten ele almak lazım;
Allah’ın adıyla;
Nisa 127. KADINLAR hakkında senden fetva istiyorlar. De ki: “Onlar hakkında fetvayı size Allah veriyor.” Yetim (ihtiyaç sahibi/korumasız kalmış/yalnız/tek) ve hakları olan mallarını/mirası onlara teslim etmeyip (mirasın/malın başkasına gitmesini engellemek amacmıyla rüştlerine ulaştıklarında) evlenmek istediğiniz yetim kadınlar ve hatta bakıma muhtaç (savaşta çok sayıda şehid vermiş, böylelikle geride birçok dul ve yetim, kocasız ve babasız kalmış) güçsüz çocuklar ve yetimlere adil davranmanıza dair okunmakta olan ayetlerde (Allah fetvasını vererek) size bunu açıklıyor. Ne hayır yaparsanız şüphesiz Allah onu bilir.
Nisa 128. EĞER bir kadın kocasının kendisine kötü davranmasından yahut yüz çevirmesinden endişe ederse uzlaşarak aralarını düzeltmelerinde ikisine de bir günah yoktur. Uzlaşmak daha hayırlıdır. Nefisler (özgür varlıklar olarak) kıskançlığa ve tutkulara meyyal (eğilimli, istekli) yaratılmıştır. Eğer iyilik eder ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
129. Ne kadar uğraşırsanız uğraşın ister kadın, ister erkek olsun eşler birbiri arasında dengeyi kurmada zorlanabilir. Öyle ise eşlerden biri diğerini askıda kalmış (kocası hem var, hem yok ya da hem karısı var hem yok) gibi bırakmasın. Eğer her ikisinin arasını düzeltir ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız şüphesiz Allah çok bağışlayıcı ve çok merhamet edicidir.
130. (Yok eğer) eşler ayrılırlarsa her biri, Allah’ın bol rızık yaratmasından ve nimetlerinden çalışıp üreterek istifade etsinler. Allah lütfu geniş olandır. O doğru hüküm/karar verendir.