Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla.

Nahl 1

ALLAH’ın emri geldi.[1] Artık onu acele istemeyin. O, onların ortak koştukları şeylerden uzaktır, yücedir!

______________________
[1] Son hüküm / karar verme günü yaklaşmıştır. Geldi bil!

Nahl 2

Melekleri; kullarından dilediğini (elçi seçerek), emrinden ruh ile (vahiy ile) indirir; “Benden başka İlah yoktur, Allah’tan korkun, diye uyarın!..”

Nahl 3

Gökleri ve yeryüzünü gerektiği gibi yarattı. Ortak koştuklarından yücedir!

Nahl 4

İNSANI bir damla sudan[1] yarattı. Bir de bakarsın ki o, düşmanlık yapmaya kalkışıyor.

______________________
[1] Embriyodan, sperm damlasından.

Nahl 5

HAYVANLARI da O yarattı; onlarda sizin için ısınmanızı sağlayan şeyler ve daha birçok faydalar vardır. Onlardan bir kısmını da yersiniz.

Nahl 6

Onlarda sizin için, akşamleyin dönüş zamanında/otlaktan getirirken ve sabahleyin otlağa götürürken ayrıca bir güzellik vardır.

Nahl 7

Sizin yükünüzü öyle şehirlere taşırlar ki; canlarınız büyük zahmetler çekmeden, siz oraya ulaşamazdınız. Şüphesiz Rabbiniz çok şefkatlidir, çok merhametlidir.

Nahl 8

Atları, katırları ve merkepleri de binmeniz için ve bir süs olarak yarattı. Ve sizin bilmediğiniz daha nice şeyler yaratıyor!

Nahl 9

DOĞRU YOLU beyân etmek / açıklamak Allah’a aittir,[1] açıklanan yoldan ayrılıp sapan da var. Oysa Allah dileseydi (size özgürlük tanımayıp);[2] elbette hepinizi zorunlu olarak doğru yola iletirdi.

______________________
[1] Bkz. En’am 153-157.

[2] Ancak O, seçme özgürlüğünü bir yasa olarak koymuştur.

Nahl 10

GÖKYÜZÜNDEN size su indiren O’dur. İçeceğiniz ondandır, hayvanlarınızı otlattığınız bitkiler de ondandır.[1]

______________________
[1] Su ile yeşerir bitkiler.

Nahl 11

Onunla size ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve her türlü meyveler yaratır. Şüphesiz bunda, derin düşünen bir kavim için elbette bir ibret vardır.

Nahl 12

GECEYİ ve gündüzü, Güneş’i ve Ay’ı hizmetinize verdi. Yıldızlar da O’nun buyruğuna göre hareket ederler. Şüphesiz bunda, aklını kullanan bir kavim için gerçekten ibretler vardır.

Nahl 13

Yeryüzünde sizin için üretip yaratarak çoğaltıp yayan[*] rengârenk şeyler! Şüphesiz bunda hatırlamaya çalışan bir kavim için gerçekten bir ibret vardır.

______________________
[*]  Zerae Kelimesi: Müşterek kelimelerdendir. Herhangi bir ziraat ürünü gibi, ekilip yayarak çoğaltmak anlamını da içerir. Yalnızca yarattı anlamını vermek doğru değildir, diye düşünüyoruz.

Nahl 14

DENİZİ de emrinize/hizmetinize veren O’dur. Ondan taptaze et yiyesiniz ve takınacağınız süsler çıkarasınız diye! Denizde suları yara yara giden gemileri görürsün. Bu da O’nun lütfundan aramanız içindir. Umulur ki şükredersiniz.

Nahl 15

SİZİ sarsar diye yeryüzüne ağır dağlar yerleştirdi. Ve ırmaklar ve yollar. Ta ki doğru yolu bulasınız.

Nahl 16

Ve (yeryüzünde) daha nice işâretler (var etti). Onlar yıldızla da yol bulurlar.

Nahl 17

O HALDE, yaratan yaratmayan gibi olur mu? Hâlâ düşünüp öğüt almıyor musunuz?

Nahl 18

Eğer Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız onu sayamazsınız! Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.

Nahl 19

Allah gizlediklerinizi de bilir, açıkladıklarınızı da.

Nahl 20

Allah’ın dışında yalvardıkları kimseler hiçbir şey yaratamazlar. Zaten kendileri yaratılmaktadırlar.

Nahl 21

Onlar ölüdürler, diri değildirler. Ve ne zaman dirileceklerini de bilemezler![1]

______________________
[1] Yatırlara ve türbelere kutsallık atfedip; onlardan / oralardan medet / yardım umanlar şunu bilmelidirler: Kabirde yatanlar kendilerini işitmezler, yardım da edemezler. Onları aracı kılarak bir şeyler istemek te şirktir?! Yardım, medet yalnız Allah’tan umulur. Onların kendilerine bile yardımı / faydaları yoktur / olamaz?!

Nahl 22

İLAHINIZ BİR TEK İLAH’TIR! Ahirete inanmayan kimselerin kalpleri inkârcıdır. Onlar büyüklük taslarlar.

Nahl 23

Gerçek şudur ki; şüphesiz Allah, gizlediklerini de biliyor, açığa vurduklarını da!.. Şüphesiz O, büyüklenenleri sevmez!

Nahl 24

Onlara; “Rabbiniz ne indirdi?” denildiği zaman; “Evvelkilerden nakledilen şeyleri” dediler.

Nahl 25

Kıyamet günü tam olarak kendi yüklerini ve bilgisizce saptırdıkları kimselerin veballerinden bir kısmını da yükleniyorlar. Dikkat edin, yüklendikleri şey ne kötüdür!

Nahl 26

ONLARDAN önceki kimseler de tuzak kurmuşlardı. Allah’ın emri onların binalarına temellerinden geldi! Böylece üstlerindeki tavan tepelerine çöktü! Ceza onlara ummadıkları bir yerden geldi!

Nahl 27

Sonra O, onları kıyamet gününde rezil eder. Ve der ki: “O ortaklarım nerede?” Kendileri uğrunda düşmanlık etmeye kalkıştığınız, o ortaklar?” Kendilerine ilim verilmiş kimseler: “Şüphesiz bugün rezillik ve kötülük inkârcılaradır” derler.

Nahl 28

Meleklerin, kendi kendilerine zalimlik ederlerken vefat ettirdiği kimseler: “Biz hiçbir kötülük yapmıyorduk” diyerek teslim olurlar. Hayır, hayır; şüphesiz Allah yapıyor olduklarınızı bilendir!

Nahl 29

Öyleyse; haydi cehennemin kapılarından girin, içinde ölümsüzce/sonsuz kalıcılar olarak! Büyüklenenlerin yurdu ne kötüdür!

Nahl 30

KORUNUP SAKINAN kimselere: “Rabbiniz ne indirdi?” denildiğinde; “İyilik” dediler. O kimseler ki; bu dünyada (kimseye zarar vermeden) güzelce yaşadılar, işte onlar için mükafatın en güzeli vardır. Ve ahiret yurdu daha hayırlıdır. Ve ne güzeldir korunup sakınanların yurdu!

Nahl 31

Adn cennetleri; işte altlarından ırmaklar akan o yere/cennete girerler, orada onlar için diledikleri/istedikleri her şey vardır. Allah korunup sakınanları işte böyle ödüllendirir.

Nahl 32

Meleklerin temiz kimselerden vefat ettirdiklerine gelince, onlara; “Size selâm olsun! Yapmış olduklarınıza karşılık cennete girin” derler.

Nahl 33

(GERÇEĞİ inkâr edenler) ille de kendilerine meleklerin veya Rabbinin emrinin gelmesini mi bekliyorlar? Onlardan önceki kimseler de işte böyle yapmışlardı! Allah onlara zulmetmedi. Fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı.

Nahl 34

Nihayet yaptıklarının kötülükleri kendilerine isabet etti. Alay ettikleri şey onları kuşatıverdi.

Nahl 35

ALLAH’a ortak koşanlar dediler ki: “Eğer Allah dileseydi ne biz ve ne de atalarımız, O’nun dışında hiçbir şeye tapmazdık. Hiçbir şeyi O’nsuz haram kılmazdık.” Kendilerinden öncekiler de işte böyle davranmıştı. Elçilere düşen görev sadece açıkça duyurmak değil midir?

Nahl 36

Ant olsun, Biz her ümmet / uygarlık / medeniyet / topluluk için: “Allah’a kulluk edin ve tağuttan[1] (dini kendi çıkarları için kullanan kim olursa olsun onlardan) kaçının” diye uyaran (görevli) bir rasûl / elçi gönderdik.[2] Böylelikle Allah onlardan kimini (doğru yolda gitmek isteyenleri) doğru yola iletti, onlardan kimine (dalâleti / sapıklığı tercih edenlerin) de dalâlet / kendi sapıklıkları üzere kalmaları hak oldu.[3] Şimdi yeryüzünde gezin / seyahat edin de yalanlayanların sonu nasıl olmuş bir görün![4]

_____________________
[1] Tağut, haddini aşmakta ileri giden insan ve cin şeytanlarıdır. Biz daha çok kendi çıkarları için insanları sömüren, kullanan ve kendilerine kul köle edinen din adamları, cemaat liderleri olarak bugün tanımlıyoruz. (En doğrusunu Allah bilir). Elbette bununla birlikte yeryüzünde otoriteyi Allah’a değil de kendilerinde görenler (Firavun gibiler) için de verdiğimiz yerler oldu. Bu vb. kişiler, yoldan çıkmakla kalmaz ayetleri ya yok sayarak ya da anlamlarını bozarak başkalarının da haddini aşmasına ve yoldan çıkmasına sebep olurlar (Bakara 2/256, 257Nisa 4/51,60,76; Maide 5/60Zümer 39/17).

[2] Yunus 10/47.

[3] A’raf 7/30.

[4] Âl-i İmran 3/137, En’am 6/11, Zuhruf 43/23, 24, 25.

Nahl 37

Sen onların, doğru yola gelmelerini ne kadar istesen de şüphesiz Allah; sapıklığı tercih edenleri doğru yola iletmez. Onların hiç yardımcıları da olmaz.

Nahl 38

ONLAR yeminlerinin bütün şiddetiyle: “Allah ölen kimseyi diriltemez” diye Allah’a yemin ettiler. Hayır diriltecektir. Bu O’nun hak olarak üzerine aldığı bir sözdür. Fakat insanların birçoğu bilmezler.

Nahl 39

Hakkında ihtilâf ettikleri şeyleri onlara açıklaması ve o inkârcıların da yalancı kişiler olduklarını bilmeleri için!

Nahl 40

Bir şeyin olmasını istediğimiz zaman, Bizim sözümüz sadece ona; “Ol” dememizdir, o da derhal oluşmaya başlar.

Nahl 41

BUNDAN BÖYLE, (hak ve özgürlüğünü kullandığından dolayı) zulme uğradıktan sonra, Allah’ın emri gereği göç / hicret edenlere gelince; Biz onları dünyada iyi bir şekilde yerleştireceğiz. Ahiret mükâfatı ise daha büyüktür. Eğer bilselerdi!

Nahl 42

Onlar sabrettiler ve Rablerine güvenmektedirler.

Nahl 43

BİZ senden önceki çağlarda kendilerine vahyettiğimiz başka adamları da gönderdik. Eğer bilmiyor iseniz daha önce kitap verilenlere / zikir ehline sorun:[1]

______________________
[1] “Zikir ehli” o gün için ehl-i kitabın alimleri idi. Yani önceki kitap ve suhuflardan olan Tevrat, Zebur ve İncil’i bilenler kastediliyor olabilirdi. Ancak bugün ise; Kur’an’a bakın, araştırın veya bugün Kur’an’ı iyi bilenlere sorun, olarak ta anlayabiliriz. Çünkü Kur’an’da tüm bilgiler mevcuttur. (O an için yani bu ayet geldiğinde Kur’an’ın hepsi inmemişti).

Nahl 44

Apaçık delilleri ve yazılı belgeleri!.. Sana da Zikri / Kur’an’ı[1] (Katımızdaki Ana Kitap’tan Cebrail aracılığıyla sana) aktardık / indirdik / transfer ettik ki; kendilerine indirileni / aktarılanı / transfer edileni insanlara bildiresin! Umulur ki, iyice düşünürler.

______________________
[1] “Bu Kur’an’ı indirdik!” Gerçek Zebur, Tevrat, İncil ve Kur’an hepsi zikirden olduğu gibi bugün Kur’an’ın içinde Rabbimizin aktardığı kadarıyla bozulmamış olan çok az bir kısmı bize kadar gelmiştir, bunun dışındakilere güvenemeyiz.

Nahl 45

KÖTÜ tuzaklar kuranlar, Allah’ın kendilerini yerin dibine batırmayacağından ya da azabın kendilerine, hiç ummadıkları bir yönden gelmeyeceğinden emin midirler?

Nahl 46

Yahut gezip dolaşırlarken kendilerini yakalamasından? Onlar buna engel olacak değillerdir.

Nahl 47

Ya da kendilerini bir korku üzerinde yakalamayacağından? Şüphesiz Rabbiniz çok şefkatlidir, çok merhametlidir.

Nahl 48

ÖYLEYSE onlar, Allah’ın yarattığı herhangi bir şeyi görmediler mi? Onun gölgeleri sağdan ve soldan sürünerek Allah’a secde halinde dönüp dolaşır.

Nahl 49

Göklerde bulunanlar, yeryüzündeki canlılar ve melekler Allah’a (O’nun sevgisinden mahrum kalma korkusu ile isteyerek) secde ederler. Onlar asla büyüklenmezler!

Nahl 50

Onlar üzerlerinde tek otorite (İlâh) olan Rablerinden / Allah’tan korkarlar ve emrolundukları şeyi yaparlar.